53

Ey Rasûlüm Muhammed!

De ki,: 'Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Kendi nefisleri aleyhine çok günah işleyerek, büyük günahları ve fuhşiyatı yaparak cinayet işlemekte aşırı giden kullarıma de ki,:

Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah'ın önce mağfiretinden, ikinci olarak da ihsanından ümitsizliğe düşmeyiniz. Ümitsizliğe düşmek mahrumiyetin delilidir. Bunun delili de yüzün kararmasıdır. Allahü teâlâ tevhid nurunun kalbde mevcut olması şartı ile bütün günahları bağışlar. Şayet tevhid nuru kalbde kalmazsa böyle bir kimse şu âyetin hükmüne girer: ”Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz..." (Nisa: 48) Allah'ın rahmetinden ümidi kesmek, musibetlerin en büyüğüdür. Yüce Allah kendisinden bir ihsan olarak ölüm anına kadar kullarına mühlet vermiştir.

Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Burada sanki şöyle bir soru sorulmuştur. Allah'ın rahmetinden ümit kesmenin yasak edilmesinin sebebi nedir? Bu soruya: ”Çünkü Allah bütün günahları bağışlar," şeklinde cevap verilerek yasaklığın sebebinin bu âyet olduğu ifade edilmiştir. Böylece Yüce Allah'ın ya tam olarak azap ederek ya da hiç azap etmeksizin bir süre sonra bile olsa dilediği kimseleri affedeceğini vurgulamak için söz konusu soruya bu âyetle cevap verilmiştir. Bu âyet, çok bile olsa. Yüce Allah'ın günahları bağışlayacağının vadidir. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurur ki,: ”Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar ve O günahlara aldırmaz, çünkü O bağışlayıcıdır, rahmet sahibidir. ” (26)

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir başka hadisi şerifte şöyle buyurur: ”Allah'ım, eğer bağışlarsan çok kimseyi bağışla. Senin hangi kulun ufak tefek günah işlememiştir?" (27)

"Af" ile ”mağfiret" arasındaki farka gelince af; Yüce Allah'ın: ”...iyilikler kötülükleri giderir..." (Hûd: 114) ifadesinde işaret olunduğu üzere silmek, yok etmek anlamına gelir. Ve yine af, değiştirmek anlamını da taşır. Nitekim Furkan Sûresi'nde buna şöyle işaret olunur: ”...Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." (Furkan: 70)

Bundan sonra ”mağfiret" yani Yüce Allah'ın bütün günahları neden bağışlayacağının, açıklaması olarak şöyle buyuruluyor:

Şüphesiz ki, O Allah,

çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Bunlardan birinci ifade yani ”çok bağışlayan" ifadesi, cezayı gerektiren şeylerin silineceğine işaret etmektedir. Buna karşılık ikinci vasıf (çok merhamet eden vasfı) Yüce Allah'ın sevap ile ihsanda bulunacağına işaret etmektedir. Her iki kelimenin girmiş olduğu kalıbın mübalâğa ifade etme kalıbı olması, kulların işledikleri günahların çokluğundan, bağışlanacak ve rahmete erecek kimselerin çok olmasındandır.

Âyet metninde yer alan ”zünub" (günahlar) kelimesinin ”elif-lâm'lı gelmesi genellik ve umumilik ifade etmek içindir. Yine âyette geçen ”cem'an" (bütün) kelimesi de pekiştirme ifade etmek içindir. Buna göre sanki Yüce Allah şöyle demiş olmaktadır: Bütün günahları bağışlarım. Hiçbirini dışarıda bırakmam. Bütün günahları affederim, hiçbirini afsız bırakmam. Sizin çok günahlarınız, emrime aykırı davranışlarınız varsa Benim de sizin hakkınızda ezelî bir inayetim vardır.

İmam Ahmed bin Hanbel’in Müsned'inde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın azadlı kölesi Sevban'dan rivayet edilen şöyle bir hadis yer alır: Rasûlüllah buyurur ki,: ”Bu âyet bana, dünyanın içindeki her şeyle birlikte benim olmasından çok daha sevimlidir."(28)

Yani bütün dünya malına sahip olmaktansa böyle bir âyet bana daha sevimlidir. Bunun sebebi şudur: Yüce Allah kullarından aşırı gidenlere ihsanda ve lütufta bulunmuş ve kendilerine bütün günahlarını bağışlayacağına söz vermiştir. Geniş rahmetinden ümit kesmelerini yasak etmiştir.

Bu âyeti kerime herkesin bütün günahlarının bağışlanacağına delâlet etmemektedir. Tam tersine âyet Yüce Allah'ın, günahlarını bağışlamayı dilediği kimselerin bütün günahlarının bağışlanacağına işaret etmektedir. Bu âyette, başka âyetlerde geçen tevbenin emredilmesi, âsilere azap edileceğinin önceden takdir edilmesi, amelde ihlâslı olunması emri ve azap tehdidi arasında herhangi bir çelişki yoktur. Çünkü Yüce Allah şirki ancak tevbe ve Kendine dönme durumunda bağışlayacaktır. Bunun dışındaki küçük ve büyük günahları dilediği kimse için tevbe ile ve tevbesiz bağışlayabilir. Ancak tevbesiz, bütün günahkârları değil dilediği kimseleri bağışlayacaktır.

Rivayete göre İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) bu ”Allah bütün günahları bağışlar" âyeti kerimesini ”dilediği kimselerden bütün günahları bağışlar" şeklinde okumuş, mutlak ifadeyi (bütün günahlar) mukayyede (dilediği kimselerin günahları) hamletmiş ve o kayıtla anlamıştır. Çünkü O kendi mülkünde sadece dilediğine mükâfat verir.

Ehli sünnete göre, şirk müstesna, günahların bağışlanması için tevbe etmek şart değildir. İster küçük ister büyük günah olsun farketmez. Buna işaret eden birçok rivayet vardır. Rivayete göre Yüce Allah kıyamet günü mü'minlerin içinden bazı asilere şöyle söyler: ”Dünyada iken senin günahlarını örttüm. Bugün de onları bağışlıyorum." Bu ve benzeri haberler mağfiretin, tevbe etmeden de gerçekleşeceğini gösterir.

Şirkle öbür günahlar arasındaki farka gelince: Kâfir af edilmeyi ve günahlarının bağışlanmasını taleb etmez. Çünkü o küfre dalan kişidir. Kâfirlikten daha öteye günah yoktur. Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den rivayet olunuyor. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu işittim: ”Yüce Allah rahmeti yüz parçaya bölmüştür. Bunların doksan dokuz parçasını kendine saklamış, bir parçasını yeryüzüne indirmiştir. İşte bu bir parçadan yaratıklar birbirlerine merhamet ederler. Hatta herhangi bir hayvan yavrusunu emzirirken onu ezmemek için ayağını bu rahmet dolayısıyla kaldırır. ” (29)

29- Hadisi Buharî, Müslim ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Bkz. Camiu'l-Usul, 4/520.

Bu haber, Müslümanlara mükemmel bir ümit ve müjde taşımaktadır. Çünkü bu dünyada bir tek rahmet dolayısıyla zahirî ve batini bunca nimet meydana geldiğine göre âhiret yurdunda yüz rahmetle nice nice nimetlere erilir.

53 ﴿