15

O, dereceleri yükselten, Arapçada ”derece", ”menzile" gibidir. Fakat Râğıb'ın dediğine göre menzile'ye uzama değil de yükselme kastedilirse derece denilir. Çatının ve merdivenin derecesi dendiği gibi.

Envâru'l-Meşârık'ta şöyle açıklanır: ”Derece kelimesi, basamak anlamına kullanıldığında çoğulu 'derec' gelir. Mertebe ve tabaka anlamında kullanıldığında da 'derecât' şeklinde çoğul yapılır.

Alimler bu âyetin tefsirinde ihtilâf etmişlerdir.

el-İrsâd'da şöyle tefsir edilir: ”Allahu teâlâ meleklerinin derecelerini yükseltendir. Bir başka ifadeyle O, meleklerinin merdivenlerini, oturdukları kürsüleri arşa kadar yükseltendir."

Ebu'l-Leys’in tefsirinde ise şu şekildedir: ”Allah semaları halk edendir ve onları mutlak olarak birbirinin üstüne, bir tabakayı diğeri üstüne beş yüz yılda yükseltendir. O, dereceleri, dünyada tabakaları farklı farklı kılarak, âhirette de mertebeleri ve makamları birbirinden ayrı yaparak yükseltendir."

Bazı âlimler ise şöyle tefsir etmişlerdir: ”O, âsilerin derecelerini onlara kurtuluş nasip ederek, itaatkârlarınkini sevap vererek, ihtiyaç sahiplerininkini ihtiyaçlarını yerine getirerek yükseltendir."

Arş'ın sahibidir. Yani Allahu teâlâ ulvî ve süflî âlemi her köşesinden kuşatan büyük Arş'ın sahibidir. Arşinı, kudretinin azametini ortaya koymak için yedi semanın ve kürsînin üzerinde yaratmıştır.

Kavuşma günüyle korkutmak için yani kıyamet günü insanları azaptan korkutmak için ya Allah'ın ya kendine vahyedilenin ya da ruhun korkutması için

kullarından dilediğine bunlar Yüce Allah'ın kendi risaleti ve ahkamının kullarına tebliğ için seçtiği kimselerdir. Kıyamet gününden korkutulmasının sebebi o günün korkusunun ve korkunçluğunun uyarılmaya gerçekten lâyık olmasındandır.

Âyet metninde kıyamet gününe ”yevme't-telâk" (kavuşma günü) denmesi, o günde ruhların cesetlerle, semadakilerin yeryüziindekilerle, ibadet edenlerin kendilerine ibadet olunanlarla, amel edenlerin amellerle, önce geçenlerin sonra gelenlerle, zalimlerin mazlumlarla, cehennemliklerin zebanilerle buluşup biraraya gelecekleri gün olduğu içindir.

Kendi emrinden olan vahyi indirir. Âyette ”vahiy" ruh olarak ifade edilmiştir. Yani cesetlere göre ruh ne ise, kalplere göre gelen vahyi de o mertebeye indirir. Nasıl ki, ruh, vücutların hayatına sebeptir. Aynen bunun gibi vahiy de kalplerin hayatına sebeptir. Çünkü kalplerin hayatı ancak vahiy ile hasıl olan ilâhî bilgiler sayesinde olur. Şu halde âyet metninde ruh kelimesi vahiy anlamında istiare metoduyla kullanılmıştır. Çünkü kalp, vahiy ile yaşar. Zira bu sayede insanın kalbi cehaletten ve şaşkınlıktan çıkıp marifet ve gönül huzurluğuna geçer. Cebrail'e de ruh denmiştir. Çünkü Cebrail peygamberlere kalpleri yaşatacak şeyleri getiriyordu. İsa (aleyhisselâm)'ya ruh denmesi de aynı yaklaşıma bağlıdır. Çünkü o, Cebrail’in Hazret-i Meryem'e üfürmesinden yaratılmıştı. Allah'a izafe edilmesi ise Allah'ı tazim içindi. Şurası gerçek ki, Allah'ın dışında olan her şey ya cismanîdir, ya da ruhanîdir. Her iki kısım da Yüce Allah'ın emri altındadırlar. Âyet metninde yer alan ”min emrihi" ifadesi kendisiyle vahyin kastedilmiş olduğu ”ruh"u beyan etmektedir. Çünkü vahiy mükellefe yaptığı ve yapmadığı her konuda emir ve teşvik demektir. Bir başka ifadeyle vahiy, Yüce Allah'ın emrinden kaynaklanmakta ve O'nun emriyle başlamaktadır.

ed-Dahhâk'e göre bu âyet-i kerimede yer alan ”ruh" kelimesi vahiy anlamına değil, Cebrail manasınadır. Buna göre âyetin manası: ”Allah kullarından dilediğine kendi emri için Cebrail’i gönderir" demek olur. Ve bu ifadeyle Yüce Allah Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Peygamberliğini kötü gören kimselere hitap etmiş olur.

15 ﴿