14İman edenlere söyle: 'Allah'ın günlerinin geleceğini um may anları bağışlasınlar. Ayette geçen ”yeğfirû" şimdiki zaman kipi, ”igfirû" bağışlayınız anlamınadır. Tıpkı ”iman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar...." (İbrahim: 31) âyetinde olduğu gibi. Burada da ”yukîmû-namaz kılarlar" fiili ”ekîmû-namaz kılınız" anlamında kullanılmıştır. el-Keşşaf'ın müellifi ez-Zemahşerî der ki: ”Alimler şimdiki zaman kipinde olan namaz kılmak fiilinin ”namaz kılsınlar" mânâsına gelmesini caiz görmüşlerdir ve bu da 'söyle' fiilinin tümleci olur." Bazı âlimler derler ki: ”Şimdiki zaman kipinde olan fiilin basma gelen ve mânâsını emir manasına çeviren lam harfini getirmemek caizdir. Çünkü âyetin başında yer alan 'söyle" emri onun yerine geçer. Buna karşılık âyet böyle emirle başlamasa idi, ona cevap olarak gelen fiilin başında emir lamı olmaksızın şimdiki zaman kipi ile başlaması Arap grameri açısından doğru olmazdı." "Allah'ın günlerinin geleceğini ummamak" ifadesindeki ”ummak" aslında bir insanın temenni ettiği ve sevdiği bir şey hakkında kullanılır. Burada mecazen beklemek ve korkmak mânâsında kullanıldığı söylenmiştir. Bu açıklamalardan sonra âyetin mânâsı şu şekilde olur: İman edenlere söyle, Allah'ın günlerinin geleceğini beklemeyen ve o günde Cenab-ı Hakkın geçmiş ümmetler içerisindeki düşmanlarına hazırladığı azaplardan korkmayanları bağışlasınlar, hoş görsünler. Ayetin orijinal metninde yer alan ”eyyâ mu ilah-Allah'ın günleri" ifadesi, Arapların ”eyyamu'l-Arap" ifadeleri gibidir. Eyyamü'l-Arap demek Arapların büyük tarihi olayları demektir. Bazı âlimler âyette yer alan ”Allah'ın günlerini" şu şekilde anlamışlardır: İman edenlere söyle: Allah'ın müminlere sevap vermek için belirlediği ve kurtuluş günü olarak vaadettiği vakitlerin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Gün kavramının Allah'a izafe edilerek tamlama yapılması, ”beytullah" yani Allah'ın evi kabilindendir. Bu âyeti kerime, Müslümanlara savaş yapmaya izin veren âyetten önce nazil olmuştur. Daha sonra savaşın meşru kılınmasıyla hükmü yürürlükten kaldırılmıştır. Çünkü bu sûre bütün âlimlerin görüş birliğine göre Mekke'de nazil olmuştur. Ancak el-Maverdî bu âyeti kerimeyi istisna etmiş Mekke'de değil, Medine'de nazil olduğunu şu ifadelerle belirtmiştir: ”Bu âyet Medine'de Hazret-i Ömer hakkında nazil olmuştur." el-Maverdî bu görüşünü İbn Abbas ve Katâde (radıyallahü anh)'ye dayandırır. Bunun sebebi şudur: Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'e Gifar kabilesinden birisi kötü söz söyler. Hazret-i Ömer o adamı dövmeye karar verince hakkında bu âyeti kerime nazil olur. el-Kâmus'da gıfar kelimesi ile ilgili olarak şu satırları görüyoruz: Benî Gıfar yani Gıfaroğulları, Ebu Zer el-Gıfarî'nin kabilesidir. Bazı âlimlere göre âyet münafıkların başkanı Abdullah bin Ubey'in söylemiş olduğu sözler üzerine nazil olmuştur. Olay şöyle cereyan etmiştir. Müslümanlar Benî Müstalık gazvesinde bir kuyııbaşını tutarlar. Kuyuya müreysî' kuyusu denir. Abdullah ibn Ubeyy kölesini o kuyudan su çekmek üzere gönderir. Ancak köle gecikir. Daha sonra gelince Abdullah bunun sebebini sorar. Köle cevap verir: ”Ömer'in kölesi kuyunun bir tarafına oturmuştu. Peygamberin, Ebû Bekir'in ve Ömer'in su kablarını doldurmadıkça kimsenin su çekmesine izin vermedi." Bunun üzerine İbn Ubeyy bizimle bu kişilerin durumunu şu atasözü çok güzel açıklıyor: ”Köpeğini besle seni yesin" der. Bu ifadeyi Hazret-i Ömer duyunca Abdullah bin Ubey'ye hücum etmek üzere kılıcını kuşanır. İşte bunun üzerine Yüce Allah: Çünkü Allah her toplumu, yaptığına göre cezalandıracaktır âyetini indirir. Bu açıklamaya göre âyetin mânâsı şöyle olur: İman edenlerin o kimseleri bağışlamalarının emredilmesi Yüce Allah'ın kıyamet günü sadece bazı toplulukları değil, hangi topluluk olursa olsun tamamını, dünyadaki yaptıkları güzel amellerinin karşılığını onlara vereceği içindir. Bu güzel amellerin içinde kâfirlerin ve münafıkların yaptıkları eziyetlere sabretmek, öfkesini yutarak ve onlardan karşılaşmış olduğu kötü hareketlere tahammül ederek onlardan yüz çevirmek de vardır. Yukarıda âyet metninde yer alan ”toplum" kelimesi ile kâfir toplumun kastedilmiş olması da mümkündür. O takdirde ”yaptığına göre" ifadesi yaptığı kötülüklere göre cezalandıracaktır demek olur ki, bu kötülüklerin arasında yukarıda zikri geçen kötü sözler de mevcuttur. Âyette toplum anlamına gelen ”kavm" kelimesinin elif lamsız getirilmesi onları tahkir etmek içindir. Ayetin mânâsı şöyle de olabilir: Müminlere söyle, müşriklere ve münafıklara kötülük etmekten kaçınsınlar. Onların cezalarını bizzat kendileri vermesinler. Çünkü Allah kıyamet günü, yaptıkları kötülüğe denk ve mükemmel bir ceza ile onları cezalandıracaktır. Bu mânâya biraz sonra gelecek âyeti kerime de işaret etmektedir. Sonra Kur'an'da ”kesb" kelimesi çoğu zaman kâfirlerin kazancı anlamında kullanılmaktadır. Kelimenin bu mânâda kullanılması da âyetin yukarıdaki mânâda olduğuna bir delildir. "Allah onları cezalandıracaktır" ifadesinin mânâsı, Allah onları Bedir savaşı ve benzeri olaylarda olduğu gibi zamanı gelince cezalandıracaktır, anlamına da gelebilir. Bu âyeti kerime bize gösteriyor ki herhangi bir mümin, inkârda ısrarlı oldukları için bağışlanmaları mümkün olmayan kimselerden olsalar bile suçlu olan kimseleri bağışlayacak olursa, ilâhî ahlâk ile ardaklanmış bir mü'min olur. Sonra Yüce Allah her toplumu, yaptıkları iyilik ve kötülüğe göre ya hem dünyada ve hem de âhirette ya da sadece âhirette cezalandıracakla |
﴾ 14 ﴿