22

Herkes gerek iyilik gerek kötülük

kazancına göre karşılık görsün diye... Şöyle ki bu âlemin yaratılışının hikmeti, amellerin karşılığının görülmesidir. Çünkü kâfirlerin dediği gibi eğer amellerin karşılığı olmasaydı itaatkâr ile isyankâr bir olurdu. Şu halde ceza yani karşılık, itaatin ve isyanın sonucudur. Bunlar âlemin varlığına bağlıdırlar. Zira mükellefiyet ancak bu dünyada gerçekleştirilebilir.

Allah gökleri ve yeri hak ile yani hak sebebi ile ve hakkın ortaya çıkması için

yaratmıştır. Varlık bâtılı ortadan kaldırır.

Onlara yani ”herkes" ifadesi ile işaret olunan o kimselere iyilik edenin sevabında eksiklik yapmak, kötülük edenin cezasını da daha fazla arttırmak suretiyle

zulmedilmez. Ehli sünnet nezdinde mevcut olan bir kurala göre bu zulüm olmadığı halde böyle bir şeye zulüm denmesi Yüce Allah'ın lütfunun genişliğinin zikredilen amellerden ne kadar münezzeh olduğunu beyan etmek, vurgulamak içindir. Bunun vurgulanması için Yüce Allah'ın fiili, kendisinden çıkması asla mümkün olmayan zulüm mesabesine indirilmiştir.

Bu âyeti kerime haber veriyor ki, amellerin mükâfatı verilirken kâfirle mü'minin eşit tutulması cehalet ve beyinsizliktir. Oysa Yüce Allah âlemi hak ile yani yerli yerinde yaratmıştır. Yoksa boşuna tedbirsizce yaratmamıştır. İşte bununla itaatkâr olan âsi olanlardan ayırt edilir. Şu halde herkese yaptığı amele göre zulüme kaçmadan, cehalet olmaksızın adalet hudutları dahilinde faziletle karşılığını vermek şarttır. Öyle ise insan, ameli sâlih işlemeye koyulmalıdır. Özellikle de tevhid ve Allah'ı zikre koşmalıdır. Çünkü insanların ve cinlerin yaratılmasından hedeflenen marifet, ancak bunlarla elde edilir.

Derler ki: ”Ebû Cehil Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı sadece Abdulmuttalib'in ve Ebû Talib'in yetim torunu ve yeğeni olarak görmüştür. Eğer ona Allah'ın elçisi ve âlemlerin Rabbinin sevgilisi gözüyle baksaydı bunu anlayacak ve hemen ona iman edecekti."

22 ﴿