9

De ki: 'Ben peygamberlerin ilki değilim. ”İlk" diye tercüme ettiğimiz, ”bid" kelimesi, ”benzeri görülmeyen şey" anlamındadır. Kâfirler, Hazret-i Peygamber'den acâip mucizeler istiyorlar, sırf inat ve kibir olsun diye, gayba ait sorular soruyorlardı. Bunun üzerine Rasûlüllah onlara: ”Ben peygamberlerin ilki değilim." Yani ”beşere gönderilen ilk peygamber değilim," demekle emrolundu. Rasûlüllah sanki şöyle diyordu:"Allah (celle celalühü) benden önce birçok peygamber gönderdi. Onların hepsi; Allah'ın kullarını, Rablerini birlemeye ve O'na itaata çağırmak konusunda ittifak halindeydiler. Ben, onların davet ettikleri şeyden başka bir şeye çağırmıyorum. Aksine ben, ihlâsla Allah'ı birlemeye ve sadâkatle ona kulluğa çağırıyorum. Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim. Ben, onların yapamadıklarını yapma gücüne sahip değilim ki, sizin her istediğinizi yapayım. Sizin gaybe ait sorduğunuz her soruya cevap vereyim. Benden önceki peygamberler, ancak Allah'ın kendilerine verdiği mucizeleri gösterebiliyorlardı. Kavimlerine ancak Allah'ın vahyettiği şeyleri haber veriyorlardı. Öyleyse sizi, benden önceki peygamberlerin davet ettikleri şeye çağırdım diye beni niçin yadırgıyor, inkâr ediyorsunuz? Allah'ın bana vermediği şeyleri benden yapmamı nasıl bekliyorsunuz?"

Bana ve size ne yapılacağını bilmem. İleride başımıza ne geleceğini, dünyada benim ve sizin işlerinizin sonunun ne olacağını bilmem. Peygamberlerin kimi, meşakkatlerden uzak olmuş, kimi vatandan hicret etmekle imtihan edilmiş, kimi de çeşitli fitnelere mâruz kalmıştır. Milletler de aynıdır. Onlardan kimi yere batırılarak, kimi üzerlerine taş yağdırılarak, kimi hayvan suretine çevrilerek, kimi rüzgârla, kimi gürültü ile, kimi denizde boğularak, kimi de başka şekillerde helak edilmişlerdir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); kendisine ve onlara bu suretlerden hangisinin uygulanacağını, kendisinden ve onlardan kimin yardıma uğrayıp üstün geleceğini bilmediğini ifade etmiştir. Daha sonra Allah (celle celalühü) Rasûlüne vahyederek, onun ve müşriklerin durumunu haber verdi. Ona hicret etmesini emretti. Ona cihadı emretti, dininin bütün dinlere üstün geleceğini haber verdi. Onun, düşmanlarına hakim olacağım ve düşmanların kökünü kazıyacağını bildirdi.

Denildi ki; Hazret-i Peygamber'in bilmediğini söylediği şey, detay bilgilerdir. Yani şöyle demiştir: ”Ben, dünyada ve âhirette size ve bana ne yapılacağını detaylı olarak bilmiyorum. Çünkü ben gaybı bilmem." Genel anlamda ne olacağını ise biliyordu. Çünkü Allah'ın ordusu üstündür. İyilerin dönüp varacakları yer cennet, kâfirlerinki ise cehennemdir.

Ebussuud şöyle der: ”Bu konuda söylenilenlerin en uygunu ve açığı şudur: Ayetin başındaki olumsuzluk edatı olan 'ma ; peygamberliğe ait görevlerden, dünyevî olaylardan bilgisi dışında olanlardır. Âhirette olacak olanlar değildir. Çünkü âhirete ait şeyleri bilmek, peygamberlik görevlerindendir. O konuda, her iki tarafa da ne yapılacağını ayrıntılı bir şekilde bildiren vahiy gelmiştir."

Âyeti kerime, kaderiyecilerin ve bâtıl mezheplere mensup olanların görüşlerinin yanlış olduğuna işaret etmektedir. Çünkü onlar, Allah'ın iyileri incitmesi aklen mümkün değil derler. Ama bu caiz değildir. Eğer bu caiz olsaydı, iyilerin en büyüğü olan Allah Rasûlü: ”Kesinlikle biliyorum ki ben, Allah'ın Rasûlüyüm. Günahtan masumum. Şüphesiz o beni bağışlar," derdi. Oysa o böyle dememiş, ”Bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum," demiştir. Böylece, emrin Allah'ın emri, hükmün de O'nun hükmü olduğu, O'nun kullarına dilediğini yapabileceği ve yaptığından dolayı sorumlu olmadığı bilinsin istemiştir. Âyetin gerçek anlamı, gayba ait bilgiye sahip olmadığını ifade etmektedir.

Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Yani ben, ancak bana vahyolunanı yaparım. Bu söz, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yaptıklarının sadece kendisine vahyolunan şeyler olduğu anlamındadır.

Ben apaçık bir uyarıcıdan başka birisi değilim.' Bana vahyedilene göre, sizi Allah'ın azabından, açık mucizelerle korkuturum.

Bu ifade işaret ediyor ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir tebliğci olarak gönderilmiştir. O hidayete erdirici değildir. Hidayete ancak Allah, dilediklerini ulaştırır. Gaybı bilmek de sadece Allah'a mahsustur. Peygamberlerin ve velîlerin bunları haber vermesi ise vahiy, ilham ve Allah'ın öğretmesiyledir. Hazret-i Peygamberin kıyamet alâmetlerini, âhir zamanda olacak olan olayları, bidat ve yanlış fikirlerin yayılacağını, bazı şahısların durumlarını haber vermesi de yine bu kâbildender. Meselâ, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün: ”Şu kapıdan ilk girecek olan kişi cennetlik biridir," buyurmuş, o esnada Abdullah b. Selâm girmiş. Rasûlüllah'ın ashabından insanlar hemen kalkıp durumu ona haber vermişler. ”Bize, cennete girmeyi umduğun en sağlam amelini söyle," demişler. O da: ”Ben zayıfım. Cenneti umabileceğim en sağlam amelim, kalp temizliği ve beni ilgilendirmeyen şeyleri terketmemdir," demiştir.

9 ﴿