14

Göklerin ve yerin ve oralardakilerin

mülkü Allah'ındır. Onların hepsinde dilediği gibi tasarruf eder.

O bağışlamayı

dilediğini bağışlar, -bu O'nun lütfundandır- azap etmeyi

dilediğine azap eder. Bu da O'nun adaletinin gereğidir. O'nun bağışlama ve azabının olup olmamasında kimsenin etkisi olmaz.

Bu ifade, onların Rasûlüllah'tan bağışlanmalarını istemelerinin faydasız olduğunu göstermektedir.

Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Ancak, hikmeti bağışlanmasını gerektirenlerden başkasını bağışlamaz. Onlar da kendisine ve

Rasûlüne inananlardır. Kâfirlerin bağışlanmalarını ise, asla dilemez. Bu âyet, Ahzâb sûresi'ndeki şu âyetin benzeridir: ”Çünkü Allah, sadâkat gösterenleri sadakadan sebebiyle mükâfatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da tevbelerinin kabul edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Ahzâb: 24) Yani tevbe etmezlerse ve Allah azap etmeyi dilerse, münafıklara azap edecektir. Çünkü şirk asla bağışlanmaz. Ama tevbe ederlerse Allah tevbelerini kabul eder. Zira Allah kabul ederse, bir tek tevbe ile tüm ömrün günahlarını bağışlar. Onlardan her birine karşılık bir sevap ve hasene verir. Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: ”Şüphesiz Allahü teâlâ  mü'min kulunun tevbesine, binitini kaybedip sonra bulan kimsenin ve susuz kimsenin suya kavuşmasından daha çok sevinir. Bir kimse Allah'a nasûh tevbesiyle tevbe ederse, Allah onun yazıcı meleklerine ve yeryüzünde yaşadığı yere hatalarını ve günahlarını unutturur."

14 ﴿