15Siz ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar: 'Bırakın biz de peşinize düşelim' diyeceklerdir. Bunu siz, size vadedildiği üzere Hayber ganimetlerini almak için gittiğinizde söyleyeceklerdir. Siz, sulh yaparak Mekke'den herhangi bir ganimet almadan dönmenize mukabil, Hayber'in ganimetleri size tahsis edildi. İşte onlar sizinle Hayber'e gidip, Hayber'lilerle savaşmak isteyeceklerdir. Onlar, Allah'ın Hudeybiye'de hazır bulunanlara tahsis ettiği Hayber ganimetine ortak olmak suretiyle Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. Hazret-i Peygamber, hicretin altıncı senesi Zilhicce ayında Hudeybiye'den döndü. Altıncı yılın kalan günlerini ve yedinci yılın Muharrem'inin ilk günlerini Medine'de geçirdi. Sonra Hudeybiye'ye iştirak edenlerle birlikte Hayber savaşını yaptı ve orasını fethetti. Bir çok ganimet ele geçirdi. Onları Allah'ın emrettiği şekilde Hudeybiye'de bulunanlara verdi. Buradaki ”Allah'ın sözü"nden maksat, Hayber ganimetinin sadece Hudeybiye'de bulunanlara ait olduğu tarzındaki vaadidir. ”...Benimle ebediyyen çıkamayacaksınız ... de" (Tevbe: 83) âyetindeki sözü değildir. Çünkü bu âyet Tebuk seferiyle ilgilidir. De ki: 'Siz asla bizim peşimize düşemezsiniz. Yani peşimize takılmayın. Buradaki olumsuz ifade, yasaklamak içindir. Ebu'l-Leys bu âyetin: ”Siz Hayber seferinde bizim arkamıza ancak ganimetten bir payınızın olmaması şartıyla takılabilirsiniz..." şeklinde anlaşılması gerektiğini söyler. Allah daha önce yani siz Hudeybiye'den ayrılırken böyle buyurmuştur.5 Bunun üzerine onlar: Bu yasaklamayı duyduklarında müminlere: 'Hayır siz bizi çekemiyorsunuz,' yani bu yasak, Allah'ın hükmü değildir. Siz, ganimette size ortak olmamızı kıskanıyorsunuz diyeceklerdir. Aksine onlar, pek az anlayan kimselerdir. Âyette ”analama" mânâsı, ”fıkh" kelimesi ile ifade edilmiştir. Rağıb bu kelimeyle ilgili olarak şöyle der: ”Fıkh: ğaib olanı bilmeye, şahit olan ilimle ulaşmaktır. Fıkıh, ilimden daha özeldir. Terim olarak fıkıh da, şeriatın hükümlerini bilmektir." Onların ”az anlamaları'ndan maksat, dünya işlerindeki bilgileri ve anlayışlarıdır. Bu, aynı zamanda dinî konulardaki anlayışsızlıklarının ve koyu cehaletlerinin nitelenmesidir. Hazret-i Ali şöyle der: ”İnsanların en değersizi, bilgisi en az olanıdır." Bil ki ilim, ehliyle birlikte olmakla artar. Münafıklar Rasûlüllah'la beraber olmaktan ve sohbetten geri kalınca, Allah onları bilgisizlik ve anlayışsızılıkla niteledi. O halde bildikleri ile amel eden âlimlerle oturup kalkmak gerekir. Böylece dünya geri plânda kalır, âhirete rağbet artar. Büyüklerden birisi şöyle demiştir: ”Tavaf esnasında, çok ibadet etmekten bitkin düşen orta yaşlı birisini gördüm. Elindeki bastonuna dayanarak tavaf ediyordu. Memleketini sordum: ”Horasan," dedi. Sonra bana: ”Bu yolu kaç günde alıyorsunuz?" dedi. ”İki veya üç ayda," dedim."Her yıl haccetmiyor musunuz?" diye sordu. Ben de ona: ”Sizinle Kabe arasında ne kadar mesafe var?" dedim."Beş senelik yol," diye cevap verdi. ”Vallahi bu, Allah'ın açık bir fazlıdır. Sâdık bir sevgidir," dedim. Bunun üzerine adam güldü ve şu mısraları terennüm etti: Sana evi uzak bile olsa, onunla senin arana, Örtüler ve perdelerde girse sevdiğini ziyaret et. Uzaklık onu ziyaretine mani olmasın. Şüphesiz seven, sevdiğini ziyaret eder. Âyeti kerime işaret ediyor ki: Dünya kıskançlıkların olabileceği bir yerdir. Kıskançlık, nefsin en düşük işlerindendir. Bir hadiste şöyle buyurulur: ”Birbirinizi kıskanmayınız, müzayede de haksız fiyat arınmayınız, birbirinize buğzetmeyiniz, düşmanlık yapmayınız. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz. (8) 8- Bu, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Muvattâ'da rivayet ettikleri hadisin bir bölümüdür. Hadisin baş tarafı şu şekildedir: ”Zandan kaçınınız.. Çünük zan, en yalan sözdür. Suçları araştırmayın, tecessüs etmeyin, haksız rekabet etmeyin, birbirinizi kıskanmayın..." Bkz. Câmiu'l-Usûl, 6/523. |
﴾ 15 ﴿