2

Arkadaşınız sapmadı. Bu cümle yeminin cevabıdır. Yani âhiret yolu olan hak yoldan ayrılmadı. Bu, ”Seni şaşırmış bir halde buldu." (Duhâ: 7) âyetindeki şaşırmanın, batıla sapmak olmadığının delilidir. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine vahiy gelmeden önce ve geldikten sonra sadece Rabbine ibadet etmiş ve O'nu tek bilmiştir. Çirkin işlerden daima kaçınmıştır. Bu, Hazret-i Peygamber'in faziletini beyan etmektedir. Zira Allahü teâlâ  Hazret-i Âdem hakkında: ”Âdem Rabbine âsî olup, yolunu şaşırdı." (Tâhâ: 121) buyurduğu halde, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında ”arkadaşınız sapmadı" buyurmuştur.

Ve batıla da inanmadı. Bu manayı ifade eden, ”ğay" kelimesi, cehli mürekkep (bilmediğini de bilmemek) demektir. Râğıb; ”ğay, fasid inançtan dolayı cahil olmak," der. Çünkü cehalet bazen insanın doğru yanlış hiçbir şeye inanmamasından dolayı, bazen de yanlış bir şeye inanmasından dolayı olur. ”Ğay" bu ikincisinin adıdır. Çünkü ğavâyet özellikle itikattaki hatadır. Dalâl (sapıklık) ise daha geneldir; Allah'ın kulları için koyup bildirdiği inanç, ahlâk, söz ve fi illerdeki tüm hatalara yanlışlıklara şamildir.

Bu izaha göre âyetin manası şöyle olur: O, asla bir bâtıla inanmadı. Yani o hidayet ve rüşdün zirvesindedir. Onların zannettikleri dalâlet ve sapıklığa hiçbir konuda düşmemiştir. Kâfirler: ”Muhammed babalarının dininden saptı, kendi nefsinden bazı şeyler söylüyor," dediler. Allah, Rasûlünü ta'zim için bu sûreyi indirmek suretiyle onları reddetti.

Burada hitap Kureyş'edir. Hazret-i Peygamber'in onların arkadaşı olarak takdim edilmesi, Hazret-i Peygamber'in durumunu en ince noktasına kadar bildiklerini ve onda olmadığını iddia ettikleri şeylerden tümüyle uzak olduğunu, onun hidayet ve rüşdle muttasıl' olduğunu tam anlamıyla bildiklerini haber vermek içindir. Çünkü onunla uzun süre bir arada yaşamaları, yüce halinin güzelliklerini görüp durmaları, kesinlikle bunu gerektirir.

Âyetteki yeminin, yıldızın düşüş vakti ile kayıtlanışının sırrı şudur: Yolcu, yıldız gökyüzünün ortasında iken, yıldıza bakarak yolunu bulamaz. Doğuyu, batıyı, kuzeyi ve güneyi ayıramaz. Ancak, yıldız inerken veya yükselirken bilir. Ayrıca bu ifadenin, az sonra gelecek olan; Cebrail'in en üst ufuktan inişi ve Hazret-i Peygamber'e yaklaşışı ile tam bir münasebeti bulunmaktadır.

Sa'dî Müftî söyle der: ”Yıldızın 'heviy' yani batışı ile kayıtlanması yaratıcının varlığına ve O'nun kudretine delâlette daha açık oluşundan dolayıdır. Nitekim Hazret-i İbrahim: ”...Ben batanları sevmem," (En'am: 76) buyurdu."

İbnü'ş-şeyh de Hevâşî'sinde şöyle der: ”Bu ifade tarzında şu ince lâtife vardır: Yıldıza yemin etmek, onu yüceltmeyi gerektirir. İnsanlar arasında ona tapanlar vardı. Âyette batışı zikredilmek suretiyle, o battığı için ilâhlığa lâyık olmadığına dikkat çekilmiş oldu."

2 ﴿