21Rabbinizden bir bağışlanmaya, Allah'a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşun. Meydanda rakiplerini geçen yarışçılar gibi, büyük bir mağfirete, tevbe ve sâlih amel gibi mağfiret sebeplerini kazanmaya koşun. Bu mağfiret Allah'ın vadettiği mağfirettir. Yoksa amelin kendisi mağfireti sağlamaz. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), dualarında şöyle derlerdi: ”Allah'ım! Senden mağfiretini sağlayan şeyleri isterim." Yani Allah'ın izniyle, sahibini affettiren şeylere muvaffak kılmanı isterim. Ayrıca genişliği, birbirleriyle bitişik oldukları farzedildiğinde yedi kat gök ve yedi kat yer genişliğinde olan cennete koşun. Cennetin genişliği böyle olursa ya uzunluğu ne kadar olur? Çünkü her şeyin uzunluğu, genişliğinden daha fazladır. Bu cennet, Allah'a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmıştır. Bu da gösteriyor ki, Ehl-i Sünnet'in de dediği gibi cennet, şu anda yaratılmıştır ve mevcuttur. Sadece iman, cennete girebilmek için kâfidir. Çünkü burada iman ile birlikte başka bir şey şart koşulmamışır. Fakat yüksek derecelere ulaşmak, amellerle olmaktadır. Burada bir diğer husus da şudur: Peygamberlerine iman, onların getirdikleri ilâhî kitaplara iman ve bu kitapları gereğine uygun yaşamakla tamam olmaktadır. İşte bu, Allah'ın lütfudur ki, onu dilediğine verir. Yani vaadedilen mağfiret ve cennet Allah'ın lütfudur. Karşılıksız ikramdır. Mutezilenin iddia ettiği gibi zorunlu bir veriş değil, ikram ve ihsan şeklinde bir veriştir. Allah büyük lütuf sahibidir. Bundan dolayı, sonsuz olan böyle bir lütfü dilediğine bahşeder. Bu ifadeden maksat, büyüklerin lütfunun da büyük olduğuna dikkat çekmektir. Ayrıca, cennete ancak Allah'ın lütfuyia girilebileceğine işaret etmektir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ”Dostum Cebrail yanımdan biraz önce çıktı ve söyle dedi: 'Ey Muhammed! Seni hak üzere gönderen Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın kullarından bir kul, etrafı denizle çevrilmiş bir dağ başında beş yüz sene Allah'a ibadet etti. Allah onun için dağın altından tatlı bir su kaynağı ve her gün meyve veren bir nar ağacı çıkardı. Akşam olunca aşağıya iner abdest alır ve bu narı koparıp yer. Sonra namaza durur ve Rabbinden, secde halinde iken canını almasını isterdi. Ayrıca Allah'ın onu secde halinde iken diriltmesi için cesedine toprak veya başka bir şeyin tesir etmemesini de Allah'tan diledi. Cenab-ı Hak da böyle yaptı. Biz inip çıktığımızda ona uğrar ve onu hep secde halinde buluruz.' Cebrail, devamla şöyle dedi: 'Biz Levh-i Mahfuzdan gördük ki, o zat kıyamet günü diriltilip Cenab-ı Hakk'ın huzuruna getirilecek ve Allahü teâlâ onun için şöyle diyecek: Kulumu rahmetimle cennete koyun. O kul da: Ya Rabbi! Amelimle koyun, deyince Allah da şunu söyleyecek: Benim kuluma olan nimetimle, onun amelini mukayese edin. Ölçerler ve sadece göz nimeti, onun beş yüz senelik ibadetinden fazla gelir. Geri kalan nimetlerin karşılığı olacak ibadet bulunmaz. Bunun üzerine Allahü teâlâ şöyle buyurur: Kulumu cehenneme atın. Cehenneme doğru sürüklenir ve kul: Aman Ya Rabbi! Beni rahmetinle cennete koy, diye bağırır. Cenab-ı Hak da: Onu bana getirin, der. Kul, Allah'ın huzuruna getirilir ve Hak teâlâ ona: Sen yokken seni kim yarattı? diye sorar. Kul da: Ya Rabbi! Sen, der. Cenab-ı Hak: Bu yaratma işi Benim rahmetimle mi, yoksa senin amelinle mi oldu? deyince kul: Elbette Senin rahmetinle, der. Hak teâlâ: Peki sana beş yüz sene ibadet etme gücünü kim verdi? diye sorunca, kul: Sen verdin, Ya Rabbi! der. Cenab-ı Hak: Peki seni denizin ortasındaki dağa indiren, tuzlu sudan tatlı su çıkaran ve senede bir defa meyve verdiği halde her gece meyve veren nar ağacını sana bahşeden kimdir? Benden, secdede iken canını almamı istedin. Bütün bunları kim yaptı? deyince, kul: Sen yaptın Ya Rabbi! dedi. Cenab-ı Hak bunun üzerine şöyle buyurdu: Bütün bunlar rahmetim sayesindedir. Yine rahmetimle seni cennete koyuyorum.',m |
﴾ 21 ﴿