11Ey iman edenler! Samimi olarak inananlar! Meclislerde: 'Yer açın', birbirinize yer açmak için genişleyiniz ve bir araya sıkışmayınız demektir. Arapçada ”ifsah annî" denilir ki mânâsı, az öteye var demektir. Yine Arapçada ”ente fi feshatin min dînike" derler ki, sen dinî bakımdan ruhsat ve genişlik taraftarısın, demek olur. Denilince... Bunu din kardeşlerinizden kim söylerse söylesin yer açın ki Allah da dilediğiniz her şeyde size genişlik versin. Buradaki genişlik anlamına gelen ”tefessüh" kavramı, mekânda, rızıkta genişlik olabileceği gibi, gönül huzuru anlamına olmak üzere kalbte genişlik, kabir ve bunun dışında başka şeylerde genişlik anlamına da olabilir. Çünkü karşılık, yapılan amelin cinsindendir. Bu âyeti kerime, Müslümanların hayır ve ecir için bir araya geldikleri her türlü meclisi içerisine alan genel anlamlı bir âyettir. Bu meclis ister Rasûlüllah'ın meclisi olsun, ister ondan başkasının meclisi olsun, farketmez. Sahabe-i kiram (radıyallahü anh), Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a daha yakın olmak, söylemiş olduğu sözleri duyabilmek arzusu ile bir araya üşüşüp birbirlerini sıkıştırıyorlardı. Ya da savaş meydanında birbirlerini sıkıştırıyorlardı. Sahabenin birisi safa gelerek arkadaşlarına, yer açınız, diyor, onlar da şehit olmak aşkı ile buna razı olmuyorlardı. Ya da zikir meclislerinde veya cuma günü meclislerinde birbirlerini sıkıştırıyorlar yer açmıyorlardı. Bütün bu durumların birinde her ne kadar önce gelen kendi bulunduğu yerde oturmaya daha öncelikli ise de kendisi, her hangi bir elem duymadığı sürece din kardeşine yer açarsa onu bulunmuş olduğu dar yerden çıkarmış olur. Hadisi şerifte: ”Sizden herhangi birisi din kardeşini oturduğu meclisde ayağa kaldırıp da sonra onun yerine oturmasın, fakat birbirinize yer açınız" buyurulmuştur. Bir başka rivayette ise şöyle buyurulur: ”İçinizden herhangi biriniz Cuma günü din kardeşini ayağa kaldırmasın fakat 'yer açınız' desin." Size: 'Kalkın' denilince de kalkın ki... Size daha sonra gelen kişilere yer açmak gayesi ile ”kalkın" denilince kalkınız ve ayağa dikiliniz. Yani cemaat otururken iki kişinin birbirinden uzaklaşması sureti ile yer açmak mümkün olmayacak derecede kalabalık çoğaldığı zaman ayağa kalkınız. Bazı âlimler âyeti şöyle tefsir ederler: ”Hep beraber ayağa kalkınız, ayakta iken yer açınız, ayağa kalkmakta tembellik göstermeyiniz. Ya da zarurî bir sebepten dolayı size, oturduğunuz yerlerden ayağa kalkınız, başka yere intikal ediniz, denildiği zaman ayağa kalkın. Çünkü bunu gerektirecek bir zorunluluk vardır. Bunu size emreden kimseye itaat ediniz, oturduğunuz yerden kalkınız ve din kardeşlerinize yer açmız." Bazı âlimler derler ki: ”Size: 'Kalkın' denilince" âyetinin mânâsı, Rasûlüllah meclisinden size kalkmanızı emrettiği zaman kalkınız ve orada oturmaya devam ederek Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı usandırmayınız. Ya da namaza cihada, şehitliğe ve bunlardan başka hayırlı amellere kalkıp koşunuz, denildiği zaman kalkınız, tembellik göstermeyiniz ve işi ağırdan almayınız, demektir. Kalkın emrini veren Rasûlüllah olabileceği gibi başkaları da olabilir. Allah sizden inananları verilen emre itaat etmek ve din kardeşlerine yer açmak için bu filleri yapanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.Yüce Allah da kendilerine yardım etmek, dünyada güzellikle anmak, âhirette cennette barındırmak sureti ile onları yükseltsin. Çünkü Allah için tevazuda bulunanı Yüce Allah yüceltir. Buna karşı kibirleneni de alçak ır. Burada kendilerine ilim verilenlerin de ayrıca yüceltileceği belirtilmiştir ki, bunun ifade edilmesinin sebebi, âlimlerin durumlarının yüceliğini ve mertebelerinin büyüklüğünü vurgulamak içindir. Böylece sanki âlimler başka bir cins ve tür imişler gibi anılmışlardır. Âlimler ilim ve ameli birlikte yapmalarısebebi ile yüksek mertebe ve tabakalarla yüceltilmişlerdir. Çünkü ilim zaten kendisi yüce bir derecedir, bir de buna amel eşlik ettiği için daha fazla bir yüceliği gerektirir. Bu sebeple ilimden uzak olan, salih amelde zirveye ulaşsa bile, ilimle birlikte olan amelin derecesine eremez. Bu sebeple âlimin hareketlerine uyulurken, ondan başkalarının yaptıkları fiillere uyulmaz. Allah yaptıklarınızdan yani amellerinizden ya da yaptığınız şeylerden haberdardır. Onları bilmektedir ve o amel erin hiçbirisi ona gizli kalmaz. Yüce Allah, sizlerin kardeşlerinize yer açıp açmadığınızı, ayağa kalkıp kalkmadığınızı ve bunları yaparken niyetinizin ne olduğunu çok iyi bilir ve bunlar Yüce Allah'ın katında asla zayi olmaz. Bazı âlimler bu âyetin son ifadesini, emre itaat etmeyen ya da bunu hoş karşılamayan kimseler için bir tehdit olarak yorumlamışlar, meclislerde mutlaka yer açmalı ve şerefli ilmi elde etmeye çalışmalı, demişlerdir. Yine bu âyetten meclislerde ve toplantı mahallerinde âlimlere öncelik verilmesinin sırrı anlaşılmaktadır. Çünkü Yüce Allah âlimlere öncelik vermekte ve onları, kendilerine yüksek dereceler vermek sureti ile yüceltmektedir. Bir hadisi şerifte Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Bir âlimin herhangi bir âbide (çok ibadet eden kimseye) üstünlüğü, ayın on dördüncü gecesi diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir" buyurmuştur. Bazı hakîm, bilge kişiler derler ki: ”İlim öğrenmeyi kaçıran kimse, bunu nasıl telâfi edebilir? İlim öğrenen de acaba neyi kaçırmıştır bir bilebilseydim? Herhangi bir ilim, şayet amel ile desteklenmezse bunun sonu zillettir." Mukâtil der ki: ”Bir mü'min cennetin kapısına ulaştığı zaman kendisine denilir ki: 'Sen âlim değilsin cennete amelinle gir.' Âlime de: 'Cennetin kapısında dur ve insanların terbiyesine yapmış olduğun katkıdan dolayı onlara şefaat et. ' denilir. ” (8) 8- Bu hadisi Beyhakî şu ifadelerle rivayet eder: ”Âlim ve âhid diriltilir. Âbide cennete gir denilir. Alime: Dur insanların güzelce terbiyesine yaptığın katkıdan dolayı onlara şefaat et denilir." Bkz. et-Terğîb ve't Terhîb, 1/102. Ebu'd-Derdâ (radıyallahü anh) rivayet ediyor: ”Bir meseleyi öğrenmem bana yüz rekât namaz kılmamdan daha sevimlidir. Her hangi bir meseleyi öğretmem bana bin rekât namaz kılmamdan daha sevimlidir." Ebû Hureyre ve Ebu Zer (radıyallahü anh) rivayet ediyorlar: ”Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şöyle dediğini işittik: ”İlim öğrenirken ölümün gelip çattığı kişi şefi id olarak ölür." |
﴾ 11 ﴿