4

İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda gerçekten sizin için güzel bir örnek vardır. Ayetteki hitap, müminleredir.

Râğıbin dediğine göre: ”Arapçada’üsve' ile’kudve' aynı mânâya gelr. Bunların mânâsı: İnsanın başkasına uyma hususunda içinde bulunduğu hâldir. Bu, güzel, çirkin, sevindirici veya üzücü olabilir. Bu kelime, âyette, arkasından gitmeye örnek olup uyulmaya lâyık güzel huy ve meziyet, demektir."

"İbrahim'le beraber olanlar" dan maksat, ona iman etmiş mü'min arkadaşlarıdır. Bir görüşe göre, kendi asrında yaşayan peygamberler ve kendisine yakın olanlardır.

İbn Atıyye dedi ki: ”Bu görüş, daha üstündür. Çünkü Nemrud'a karşı koyarken kendisine tâbi olan müminlerin bulunduğuna dair harhangi bir rivayet yoktur."

Buhârî'deki bir rivayet şu şekildedir: ”Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) Nemrud'un memleketinden hanımı Sare ile Şam'a hicret ederken ona şöyle söyledi: ’Şu anda senden ve benden başka yeryüzünde Allah'a ibadet eden hiçbir kimse yoktur.'"

Onlar kavimlerine demişlerdi ki: ’Biz, sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Allah'tan başka olanlardan maksat, putlardır. Evvelâ putperestlerin kendilerinden sonra da puta tapmalarından uzak olduklarını açıkladılar. Çünkü evvelâ mabudlarından uzak olduklarını söylemelerinden maksat, o putlara ibadet etmekten uzak olduklarını ifade etmektir. Putperestlerden uzak olmanın, onlarla arkadaşlık yapmamaya, onlarla bir arada bulunmamaya ihtimali vardır. Mabudlarmdan uzak olmanın da, ona yaklaşmamaya ve ona değer vermemeye ihtimali vardır. Onlardan uzak olmanın, aynı zamanda onlara akrabalık yapmaktan uzak durma mânâsına da ihtimali vardır. Çünkü şirk, akrabalıkları böler ve dostlukları koparır.

Âyetin özet mânâsı şudur: İbrahim'in yaptığı gibi yapsanız ya! Şöyle ki o, kâfir olduklarından dolayı babasından ve kavminden uzaklaştı. Mü'minler de böyle yaptı.

Sizi tanımıyoruz. Yani sizin dininizi tanımıyoruz.

Siz yalnız bir Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda devamlı bir düşmanlık ve öfke ortaya çıkmıştır.' Size karşı olan ve asla terketmiyeceğimiz tavrımız bu olacaktır. Fakat üzerinde bulunduğunuz şirki bırakırsanız o tardirde aramızda bulunan düşmanlık dostluğa, öfke sevgiye, yabancılaşma ülfet ve ünsiyete dönüşür.

İman noktasında; Allah'a, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere ve Ahiret gününe iman etmek şart olduğu halele neden ”Siz yalnız bir Allah'a iman edinceye kadar..." denilmiştir? diye bir soru sorulacak olursa, cevaben derim ki: Tek bir Allah'a iman etmek, imanın bütün esaslarına inanmayı gerektirir. Bununla beraber bu âyetten maksat, putları reddedip yalnız bir ilâhın olduğunu bildirmektir.

Bazı âlimler dedi ki: ”İbrahim'in örnek oluşu demek, Allah'a dostluk, Allah'tan başkasına gönülde yer vermemek, Allah'ın ahlakıyla ardaklanmak ve Allah aşkından ağlamak, ah çekmek demektir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: ”Gerçekten İbrahim çok niyaz eden ve halim selim bir insandır. ”

İbn Ata (radıyallahü anh) dedi ki: ”'Üsve', zahirde ve bâtında Allah'ın dostu Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'i örnek almaktır. Zahirde, cömertlik, güzel ahlâk ve zorluklara rağmen Allah'ın emirlerine uymak gibi üstün ahlâkını örnek almak; bâtında ise, bütün fiillerde ihlâs, her an kalben Allah'a yönelmek ve Allah'ın zatı için Ondan başka her şeyi kalpten çıkarmak gibi meziyetlerini benimsemektir."

Yalnız İbrahim'in babasına: ’Yemin olsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim. Bununla beraber Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez' demesi bu örneğin dışındadır. İbrahim (aleyhisselâm)in babasının adı Âzer'di. Âyetteki istisna, ”usvetün hasenetün-güzel örnek ”ten istisnadır. Çünkü, İbrahim (aleyhisselâm)'in kâfir babası için mağfiret istemesi aklen ve şer'an caiz olsa da -çünkü âyetin de ifade ettiği gibi Hazret-i İbrahim mağfiret talebini, babasının cehennemliklerden olduğu açığa çıkmadan önce yapmıştır-bu noktada Hazret-i İbrahim'e uymak asla gerekli olan şeylerden değildir. Çünkü bundan maksat, mutlak olarak örnek alınması gereken şeylerdir. Ondan yüz çevirmenin azabı gerektirdiğini daha sonra gelecek olan şu cümle ifade etmektedir: ”Kim yüz çevirirse şüphesiz ki Allah'ın, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Hamde lâyık olan yalnız O'dur." (Mümtehine: 6)

Şu hâlde, güzel örnekten bu durumun istisna edilmesi; imanı umulan kâfire mağfiret ve imanla duâ etmenin yokluğunu ifade eder. Bu, aklı başında olan hiçbir kimsenin şüphe etmeyeceği hususlardandır. Fakat bunun caiz olmadığına gelince, istisnada buna kesinlikle bir işaret yoktur.

Âyetteki ”baha" kelimesini ”amca"ya hamledip yorumlamak, hem akla hem de nakle aykırıdır. Çünkü Allah ölüden diri çıkarır, muteber olan soy değil, huydur.

"Bununla beraber Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez. ”Yani, senin için mağfiret talep edeceğim. Benim yapabileceğim, yalnız mağfiret istemektir. İman etmezsen, gelecek azaba mani olamam. Bu âyette, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in üstünlüğünü ifade eden apaçık işaret vardır. Çünkü Cenab-ı Hak Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a uymayı mutlak olarak emretmiş, hiçbir istisna yapmadan şöyle buyurmuştur: ”...Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının, vazgeçin."(Haşr:7) Halbuki İbrahim (aleyhisselâm)'e uymayı emrettiği zaman istisnada bulunmuştur. Yine Cenab-ı Hak, Ahzab Sûresinde şöyle buyurmuştur: ”Yemin olsun ki, Allah Rasûlü'nde sizin için Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için güzel bir örnek vardır."(Ahzâb:21) Cenab-ı Hak bu âyette, Rasûlüllah'a uymayı mutlak olarak zikredip hiçbir şeyle kayıtlamamı ştır.

(Dediler ki:)’Ey bizim Rabbimiz! Yalnız Sana dayandık, yalnız Sana yöneldik. Dönüş yalnız Sanadır. Bu söz, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) ve onunla olanlardan nakledilen güzel örneğin devamıdır. Yani, günahlarımızı itiraf etmek ve itaat etmek suretiyle yalnız Sana yöneldik. Ahirette dönüş yalnız Sanadır, anlamınadır.

Âyette cârr ve mecrûrun öne alınışı; tevekkül, yöneliş ve dönüşün yalnız Allah'a olduğunu ifade etmek içindir.

4 ﴿