12

Ey Peygamber! Bu ifade, şereflendirme ve yüceltme nidasıdır.

İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek... Bu âyet-i kerime Mekke Fethinden sonra nazil olmuştur. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), erkeklerle biat yaptıktan sonra kadınlarla da biat yapmaya başlamıştı. Bu muameleye ”biat" denmiştir. Çünkü biat yapan kişi, cennet karşılığında nefsini satıyor demektir.

"Mubayaa", bey' kökünden müfâale babındandır. Alış veriş yaparken, alıcı veya satıcıdan birisinin elini diğerinin eli üzerine koyması, insanların âdetlerindendir. Tâ ki, muameleleri sağlam ve isbat edici olmuş olsun. İki kişi arasında yapılan anlaşma, sağlamlık ve kesinlik hususunda bu karşılıklı alış verişe benzetilmiştir.

Ümmetin Peygamberi ile olan biati, ona kesinlikle itaat etmesi, hüküm ve emirlerine uymakta bütün gücünü kullanması ve Ona yardım etmesidir. Peygamberin ümmet ile biat etmesi demek, bu anlaşmada sabit olup gereklerini yerine getirdikleri takdirde, onlara mükâfat vadetmesi, ümmetin işini idare etmeyi, görünen ve görünmeyen düşmanlarını yenmede çıkarlarını gerçekleştirmeyi ve hesap gününde onlara şefaat etmeyi vâdetmesidir.

Âyette belirtilen ”şirk = ortak koşmak"den maksadın, büyük şirk oluşudur. Şirkin hem büyük şirke hem de küçük şirk olan riaya şamil olması da mümkündür. Buna göre mânâ şöyle olur: Allah'tan başka hiçbir ilâh edinmemek ve yalnız Allah rızası için amel etmek üzere biat ederlerse...

"Hırsızlık", kişinin, alma hakkı olmadığı bir malı, gizli olarak almasıdır. Şeriat dilinde ise, özel bir yerdeki belli miktarlarda bir malı almaktır. Buna göre âyetin anlamı şöyle olur: Haksız yere hiçbir kimsenin malını almamak üzere biat ederlerse...

"Zina", bir kadınla nikâh akdi olmaksızın cinsi ilişkide bulunmaktır.

Muzhiru'd-Din şöyle söyledi: ”Lügatte ”zina", haram bir şekilde kadınlık organından cima etmekten ibarettir. Homoseksüellik (lûtilik) ve hayvanlarla yapılan cinsi temas da zinaya dahildir."

"Çocukları öldürmek" ten maksat, kız çocuklarını diri diri gömmektir. Yani cahiliyet devrinde olduğu gibi fakirlik ve ayıplanma endişesi ile kız çocuklarını canlı olarak gömmektir. Bu, kaba yüreklilikten ve merhametsizlikten kaynaklanır. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ”Cehennemlik olandan başkasının kalbinden merhamet alınmaz. ”(6) Canlı olarak kızları toprağa gömme fiilinin kadınlara nisbet edilmesi, ya onların buna rıza göstermelerinden veya kocalarının emriyle bizzat bu işi yapmalarından dolayı olabilir.

"Bühtan", kendisine söylenen kimseyi hayrete düşüren yalandır. Yani onu, şaşkın bir duruma sokar. Bundan dolayı bühtan, yalanların en çirkinidir. Bir kadın kocasına bulduğu bir çocuk için: ”Bu, senden olan çocuğumdur," dediği zaman ona bühtan etmiş olur. Yani onun aleyhine, yapmadığı bir şeyi söylemiş olur, onu bühtanın tâ kendisi yapar. Âyette, bühtanın iftira olarak vasıliandırılması, o kadınların yalancılıklarını mükemmel bir şekilde ifade etmek içindir. ”İftira", yalan uydurmak demektir.

Âyetteki; ”elleri ile ayakları arasındaki" ifâdesinden maksat, varlığı elleri ile ayakları arasında takdir edilmiş, demektir. Bundan maksat, müfessirlerin çoğunluğunun kabul ettiği gibi, kendisiyle bühtan yapılan çocuktur. Yoksa maksat, zina yoluyla çocuk yapıp sonra da onları kocalarına nisbet etmekten onları yasaklamak değildir. Çünkü bu zaten âyetin: ”Zina etmemek..." bölümü ile yasak edilmiştir. Asıl maksat, bazı yerlerde buldukları çocukları, kocalarına nisbet edip onlara katmaktan yasaklamaktır.

Cahiliyyet devrinde bir kadın, bir yerde, çocuk bulur ve gelir kocasına şöyle derdi: ”İşte bu, önümdeki karnımda taşıdığım, iki ayağını arasındaki tercimden doğurduğum senden olan çocuğumdur." İşte bu, iki ayak ve iki el arasındaki uydurulmuş bühtanla kinaye yapılmıştır. Çünkü çocuğu taşıdığı karnı iki eli arasında, çocuğun doğduğu yer de iki ayağı arasındadır. Mana şöyle olur: Kocalarından olmayan buluntu çocuk getirmesinler. Çünkü bu, onlara iftira ve bühtandır. Bühtan ise, şirke bitişen büyük günah laldandır.

İyi iş işlemekte sana karşı gelmemek Yani, kendisinden yasakladığın ve kendisiyle emrettiğin hususlarda senin emrine karşı gelmemek

hususunda, sana Mat etmeye geldikleri zaman... Âyette ”maruftan maksat, dinde güzelliği bilinen ve kendisiyle emrolunan güzel şeyler ve dinde çirkinliği bilinip kendisinden yasaklanan kötü hususlardır. Nitekim şöyle denmiştir: ”Yapmak veya yapmamak hususunda, Allah'a itaata uygun olan her şey maruftur."

Büyük müfessirlerden birinden şöyle rivayet olunmuştur: ”Bu âyette maksat, ölünün arkasından bağırıp çağırmaktan, elbiseleri ölü sebebiyle yırtmaktan, saçları tıraş edip yolmak ve onları saçıp savurmaktan, yüzleri tırmalamaktan, kadınların mahremi olmayan kimselerle konuşmalarından, mahrem olmayan bir erkekle yalnız bir yerde kalmaktan, mahremi olmayan kimselerle yolculuk yapmalarından onları nehyetmektir. Bu izaha göre tahsisten sonra tamim yani, özel konulardaki yasaklar anıldıktan sonra, genelleme vardır.

Burada ”marufun, münkerin zıddı olması ihtimali de vardır. Bu durumda, daha önceki sözler münkerden yasaklama, bu ise maruf ile emir olmuş olur. O takdirde âyet, hem münkeri nelıyi, hem de marufu emri ihtiva etmiş olur.

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yalnız maruf ile emrettiği halde, emri marufla kayıtlamak, yaratana isyan olan hiçbir hususta hiçbir yaratılana itaat olunmayacağını ifade etmek içindir. Çünkü bu, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a itaat etmekte bile şart koşulunca, başkası hakkında nasıl olur? O, şu âyete benziyor: ”Biz her peygamberi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik..." (Nisa: 64) Âyet delâlet ediyor ki, İslâm'a uymayan (münker) konularda idarecilerin emirlerine itaat etmek vacip değildir.

"Allah'a karşı gelmemek üzere..." denmedi. Çünkü, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a itaat eden, şüphesiz Allah'a itaat etmiştir. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a karşı gelen Allah'a karşı gelmiştir.

Âyette sayılan hususların kadınlar hakkında özellikle belirtilmesi, bunların onlar arasında çok görülmesinden dolayıdır. Üstelik bu konuların bir kısmı tamamen kadınlara aittir. Sayılanlar içerisinde en çok çirkin olan, daha az çirkin olandan önce söylenmek suretiyle, bu yasaklar arasında bir sıralama yapılmıştır. Bunun için aralarında en çok görülen ve yaygın olanlar önce belirtilmiştir.

El-lübâb adlı kitabın müellifi şöyle demiştir: ”Cenab-ı Hak bu âyette biatin özelliği hakkında Rasûlüllah'a altı konu belirtti. Bunlar, İslâm'da yasak olan şeylerin esaslarıdır. Em rolün an hususların temelleri olan şeyleri anlatmadı. Bunlar da altıdır: Şehadet, namaz, zekât, oruç, hacc, cenabetten temizlenme. Böyle yapışının sebebi, âyette yasak edilen şeylerin her zaman, her zemin ve her durumda haram oluşu devam ettiği içindir. Onun için devamlılık şartına dikkatleri çekmek daha önemlidir ve daha fazla kuvvet ifade eder."

Biatlarını kabul et ve... Yani bu âyette sayılan ve açık olduğu için, herkes tarafından bilinmesi nedeniyle sayılmayan -namaz, zekât, dinin diğer rükünleri ve İslâm'ın alâmetleri gibi- temeller üzerinde o kadınlar ile biat et. Bu şeyleri yerine getirdikleri takdirde mükâfat göreceklerini garanti etme karşılığında seninle biat yaparlarsa, sen de onlarla biat yap. Çünkü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından biat, mükâfatı vadetmektir. Karşı taraftan biat ise, Rasûlülah'a itaati taahhüt etmektir. Nitekim bu konu daha önce anlatıldı.

Kadınlarla biat yapmanın, onların Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelmesi ile kayıtlanması, bir an evvel onları biat yapmaya teşvik etmek içindir. Aynı zamanda biat yapmaya davet olunmadıkları halde biat yapmaya olan rağbetlerini de ifade ediyor.

Onlar için Allah'tan mağfiret dile. Yani biat yapmada olan sevaba ilâve olarak onlar için Allah'tan mağfiret dile. ”İstiğfar", günahların bağışlanmasını ve ayıpların örtülmesini istemektir.

Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Allah, bağışlamada ve esirgemede çok ileridir. Onun için, yaptıkları biata vefa gösteren kadınları Allah bağışlar ve onları esirger.

Mekke'nin fethi gününde Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kadınlarla ne şekilde biat yaptığı hususunda ihtilâf olmuştur. Rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile erkekler biat ettikten sonra Safa Tepesinde oturup kadınlarla biat yapmaya başladı. Bir kap su istedi, su geldi. Elini bu suya daldırdı. Sonra kadınlar da ellerini bu suya daldırdılar. (7) Bu arada Ebû Süfyanin karısı olan Utbe'nin kızı Hind, örtülü olarak tanınmaz bir halde geldi. Böyle yapması, Uhud Savaşında Hazret-i Hamza'ya yaptıklarından dolayı Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini tanır endişesinden kaynaklanıyordu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Allah'a hiçbir ortak koşmamanız üzere sizinle biat ediyorum" buyuranca, Hind başını kaldırıp şöyle dedi: ”Allah'a yemin olsun ki, biz putlara taptık. Biz şimdi görüyoruz ki, sen erkeklerden almış olduğun bir sözü bizden almıyorsun. İslâm'a girip cihad etmek üzere erkeklerle biat ediyorsun." Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Ve hırsızlık yapmamak üzere..." buyurdu. Hind: ”Ebû Süfyan cimri bir kişidir. Ben onun malından azar azar alıyorum. Bilmem ki bu, bana helâl oluyor mu?" dedi. Ebû Süfyan: ”Aldıkların sana helâl olsun," dedi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem güldü ve: ”Sen Hind misin?" buyurdu. Hind: ”Evet, ey Allah'ın peygamberi! Geçmiş olanları affet. Allah da seni affetsin," dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hind'i affetti ve sonra şöyle dedi: ”Ve zina etmemeleri üzerine..." Hind: ”Hür kadın hiç zina eder mi?" dedi. Bundan sonra Hazret-i Ömer şöyle buyurdu: ”Eğer Arap kadınlarının kalbi. Hindin kalbi gibi olsaydı hiçbir kadın asla zina etmezdi." Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Çocuklarını öldürmemek üzere..." Hind: ”Biz onları küçükken yetiştirdik, siz onları büyükken öldürdünüz. Siz ve onlar daha iyi bilir."

7- Bu hususta sahih rivayet şudur: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlarla konuşarak biat yaptı. Onlarla tokalaşmadı. Buhârî'de Hazret-i Âişe'den rivayet edildiğine göre: Âişe (radıyallahü anh) şöyle dedi: Allah'a yemin olsun ki, biat yaparken Rasûlüllah'ın eli hiçbir kadının eline dokunmadı. Kadınlarla yalnız şu sözüyle biat etti: ”Bunun üzerine seninle inat ettim." Bu rivayet açıkça ifade ediyor ki, biat yalnız sözle olmuştur. Eli suya batırma rivayeti İbn Sâd'ın ve ibn Merdeveyh'in rivayetidir. Bkz. ed-Dürru l-Mensûr, 6/211.

Hind'in oğlu Hanzele b. Ebî Süfyan Bedir Savaşında öldürülmüştü. Hind'in bu sözü üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) sırtüstü yatıncaya kadar güldü.

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da tebessüm edip şöyle buyurdu: ”Ve hiçbir iftirada bulunmamak üzere..." Hind: ”Allah'a yemin olsun ki, iftira etmek çok kötü biliştir. Sen bize doğru yolu ve güzel ahlâkı emrediyorsun." Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”İyi iş işlemekte sana karşı gelmemek hususunda..." Hind: ”Yemin olsun ki, içimizde herhangi bir hususta sana karşı gelme niyetini besleyip burada oturmadık" dedi. (8)

8- Bu hadisi, Saîd b. Mensur tahric etmiş, İbn Sa'd da buna yakın bir rivayette bulunmuştur, İbn Cerîr ve İbn Merdûye birbirine yakın lâfızlarla aynı hadisi rivayet etmişlerdir. Bkz. ed-Dürrü'l-Mensur, 6/209.

Özet olarak deriz ki: Erkek ve kadınlar ile olan biat, Allah'ın emriyle ve Rasûlüllah in bizzat fiilî sünnetiyle yapılan bir iştir.

12 ﴿