6De ki: ’Ey Yahudiler! Bütün insanları bir yana bırakarak yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız... Arapçada ”muhâdât", meyletme, yönelme ve sapma mânâsına gelir. Bu mânâdan dolayıdır ki bazı müfessirler demişlerdir ki: ”Tehavvedû-Yahudileştiler" demek, hakkı ve İslâm'ı bırakıp Yahudi oldular demektir. Daha önce de geçtiği gibi Yahudilik bâtıl dinlerdendir. Râğıb dedi ki: ”el-Hûd, yumuşaklıkla dönmek demektir. Örfte tövbe etmek mânâsında kullanılmıştır." Bazı bilginler şöyle demişlerdir: ”Aslında ”yehûd", İsrail oğulları'nın: ”...Biz tevlıe edip sana döndük..." (A'râf: 156) sözlerinden gelmektedir. Buna göre ”yehûd", övgü ifâde eden bir kelime olur. Daha sonra Yahudilerin şeriatı nesh olunca övgü mânâsı kalktığı halde onlar hakkında bu kelime kullanılmaya devam etmiştir. Nitekim ”nesârâ" kelimesi de havarilerin ”Biz Allah'ın ensârı-yardımcılarıyız" (Saff: 14) sözlerinden gelmektedir. Sonra şerîatleri nesh olunduğu halde bu isim onlar için kullanılmaya devam etmiştir." Cenab-ı Hak. Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde kâfirlere dolaylı olarak hitabetmiştir. Bu âyette de öyledir. Çünkü kâfirler, Allah ile kendi aralarına vasıtalar sokmuşlardır ki bunlar, putlardır. Müminlere gelince, Cenab-ı Hak onlara umumiyetle vasıtasız hitabetmiştir. Meselâ: ”Ey iman edenler!" nidasında olduğu gibi. Çünkü müminler, vasıtaları ortadan kaldırmışlardır. Bunun için Allahü teâlâ da kendisi ile mü'min kulların arasındaki vasıtaları kaldırmıştır. "Sanıyorsanız" anlamındaki kelimenin kökü olan ”zum", delilsiz söz demektir. Kamus sahibi der ki: ”'Zu'm, hak bâtıl ve yalan söz mânâlarına gelir. O, zıt manâlı kelimelerdendir. Umumiyetle şek ve şüphe olan hususlarda kullanılır." (1) 1- Kamusta, şöyle denilmektedir: ”Zu'm", -Zâ üç hareke ile de okunabilir- söylemek mânâsmdadır. Hak olsun bâtıl olsun, söz anlamında olduğu da söylenmektedir. İbnü'l-Ârabî Ümeyye için zu'm'u hak söz anlamında kullanarak şu beyti söylemiştir: Ben size kefilim; Rabbiniz, Söylediği sözü sizin için yerine getirecektir. Râğıb da dedi ki: ”'Zum', yalan ihtimali olan bir sözün hikâye edilmesidir. Bunun içindir ki, Kur'an-ı Kerim'de kullanılan her yerde onu söyleyenleri kınama kastedilmiştir. Bir şeyin sorumluluğunu üstlenen kişiye ve başkana da’zaîm' denmiştir. Çünkü bunların sözlerinde yalan olma ihtimaline inanılmaktadır. "Evliya", velînin çoğuludur.’Veli', sevimli dost manasınadır." Âyetteki, ”bütün insanları bir yana bırakarak..." ifâdesinden maksat, Yahudi olmayanlardır. Bazılarına göre ise, Arap olsun olmasın bütün Müslümanlardır. Allah bununla Yahudilerin söyledikleri şu sözlerini kastediyordu: ”Biz Allah'ın oğulları ve dostlarıyız, dediler..." (Mâide:18) Onlar âhiret yurdunun (cennetin) yalnız kendilerine ait olduğunu iddia ederler. ”Yahudiler dediler ki: ’Cennete yalnız Yahudi olanlar gireceklerdir...'" (Bakara: 111) Allah da onların yalanlarını açığa vurmak için Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a onlara şöyle söylemesini emretti: Eğer siz buna inanıyorsanız, bu iddianızda samimi iseniz ölümü temenni edin!' Yani Allah'tan, sizi öldürmek suretiyle bu imtihan dünyasından çıkarıp mükâfat yurdu olan âhirete koymasını temenni ediniz ve: ”Ey Allahım! ’bizi öldür' deyiniz."“Temenni", bir şeyi nefiste takdir ve hayal etmektir. Bazı ilim ehli dedi ki: ”Temenni ile iştihâ (arzu, can çekme) arasındaki fark şudur: Temenni iştihâdan daha geneldir. Çünkü Temenni mümkün olmayan şeylerin arzu edilmesidir. İştihâ ise, mümkün olanların istenilip arzu edilmesidir." "Bu iddianızda samimi iseniz..." sözünün izahı şudur: Eğer iddianızda samimi iseniz ve onun hak olduğuna güveniyorsanız ölümü temenni ediniz. Hiç şüphe yoktur ki, cennet ehlinden olduğuna kesin olarak inanan kişi, sıkıntılar ile dolu olan bu dünyadan kurtulup ebedî âleme intikal etmek ister. Ebedî âleme de ancak ölüm ile ulaşılır. |
﴾ 6 ﴿