14

Ey gerçek anlamda

iman edenler! Eşlerinizden ve -eş, hem karıya hem de kocaya şamildir.- Kız ve erkek

çocuklarınızdan size açıkça olmasa bile Allah'a taatten alıkoyan

düşman olanlar vardır. Çünkü düşman, zatıyla değil, fiiliyle düşman olur. Eş ve çocuk, düşmanın yaptığını yapınca o da düşmandır. Kul ile Allah'a taatin arasına girmekten daha kötü bir şey yoktur. En katı tuzak, dinde olandır. Çünkü onun zararı, dünyadakilerin zararından daha şiddetlidir.

Denildi ki: ”Düşmanın, kendisi ile karşılaşıp öldürdüğün ve buna karşılık Allah'ın sana ecir verdiği değildir. Düşmanın en azgını, içindeki nefsin, aynı yatağa birlikte yattığın karın ve sulbünden olan çocuğundur. Allahü teâlâ  âyette eşleri, çocuklardan daha önce zikretti. Çünkü onlar, çocukların aslıdırlar. Ayrıca onlar şehvet mahalli oklukları için insanların kalplerine daha yakındırlar. Onları Allah'a ibadet etmekten daha çok meşgul ederler. İşte bu yüzden şu âyette de Allah, eşleri daha önce zikretmiştir: ”İnsanlara kadınlardan, oğullardan, ...gelen zevklere aşırı düşkünlük süslü gösterildi..." (Al-i İmrân: 14)

Ayetteki ”eşlerinizden" sözü, erkeğe de şamildir. Karısı ve çocukları erkeğe düşman olduğu gibi, koca da kadına düşmandır. O halde buradaki hitap erkek ve kadın tüm Müslümanlara yöneliktir. Genelleme yoluyla erkekler için olan şekil kullanılmıştır.

Onlardan sakının. Sakınmak, korkutucu bir şeyden uzak durmaktır. ”Onlar" düşmanlardır. Âyette kastedilen şudur: ”Nefislerinizi, onları aşırı sevmekten, onlara bağlanmaktan, onlarla perdelemekten koruyunuz. Onların haklarını, Allah'ın haklarından üstün tutmayınız." Bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: ”İdarecileriniz hayırlılarınız, zenginleriniz cömertleriniz, işleriniz aranızda danışma ile olduğu zaman sizin için yerin üstü altından daha hayırlıdır. Ama idarecileriniz kötüleriniz, zenginleriniz cimrileriniz, işiniz de kadınlarınızın elinde olursa o zaman da yerin altı sizin için üstünden daha hayırlıdır." (6) Kadınlar hakkında: ”Onlara danış, dediklerinin aksini yap," denilmiştir. Ancak Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye andlaşması olayında Ümmü Seleme ile istişare etmiştir. Bu, aklı başında kadınlara danışmanın cevazına ve Ümmü Seleme'nin fazilet ve akıllılığına delildir.

6- Hadisi Tirmizî, Fiten'de rivayet etmiş ve ”garib bir hadistir" demiştir. Bkz. Câmiu'l-Usûl. 10/41, el-Fethu’l-Kebîr, 1/146.

Hatta İmâmül-Harameyn: ”Bir görüş beyan edip de isabet eden Ümmü Seleme'den başka kadın görmedim," demiştir.

Bazı âlimler, Mûsa (aleyhisselâm) konusunda Şuayb (aleyhisselâm)in kızını da istisna etmişlerdir. (7)

7- Bu, babasına koyunları gütmesi için Hazret-i Mûsa'yı tutmasını işaret ettiği zamandır. Şöyle demişti: ”Babacığım onu ücretle tut. Çünkü ücretle tutacağın en iyi kimse güçlü ve güvenilir olandır." (Kasas: 26)

Anlatıldığına göre Husrev balık yemeyi severdi. Birgün Şîrin'le birlikte selâmlıkta oturuyordu. Bir balıkçı, elinde büyük bir balıkla gelip balığı Husrev'in önüne koydu. Husrev buna çok memnun oldu. Balıkçıya dört bin dirhem verilmesini emretti. Bunun üzerine Şîrîn: ”Çok kötü ettin. Çünkü sen bundan sonra bir askerine bu kadar para versen onu azımsayacak ve bana bir avcıya verdiğini verdi diyecek," dedi. Husrev: ”Çok doğru söyledin. Ama kralların, verdikleri hediyeleri geri almaları yakışmaz," dedi. Şîrin: ”Balıkçıyı çağır, bu balık erkek mi dişi mi, diye sor. Eğer erkek derse biz dişisini istemiştik, dişi derse erkeğini istemiştik, de" dedi. Balıkçı çağrıldı, geri geldi. Kral: ”Bu balık erkek mi dişi mi?" dedi. Balıkçı: ”Bu balık hünsâ (çift cinsiyetli)" dedi. Husrev cevaba güldü, bir dört bin dirhem daha verilmesini emretti. Adam sekiz bin dirhemi alıp yanındaki dağarcığa koydu, omuzuna aldı. Çıkmaya yeltendi. Ama dağarcıktan bir dirhem düştü. Balıkçı dağarcığı koydu, eğildi ve dirhemi aldı. Kral ve Şirin adama bakıyorlardı. Şirin, krala: ”Adamın hasisliğini ve seviyesizliğini gördün mü? Bir tek dirhem düştü, omuzundaki sekiz bin dirhemi koydu, o bir dirhemi eğilip aldı. Onu bırakamadı" dedi. Kral öfkelendi: ”Doğru söyledin Şirin," dedi. Balıkçının döndürülmesini emretti. Adam gelince: ”Ey alçak! sen insan değilsin. Bu bir tek dirheme hırs ne?" dedi. Balıkçı yeri öptü ve: ”Ben bu dirhemi benim yanımdaki değerinden dolayı yerden almadım. Ama onun bir yüzünde kralın adı, öteki yüzünde de resmi var. Birisinin gelip de bilmeyerek üstüne basmasından, bunun da kralı ve resmini küçümseme sayılmasından korktum," dedi. Kral bu cevabı da çok beğendi ve dört bin dirhem daha verilmesini emretti. İnsanlar içinde, kadınlara asla uymamalarını ve onların görüşüne göre hareket etmemelerini vasiyet etti.

Anlatıldığına göre İsrail oğullarından bir adam Hazret-i Süleyman'a geldi ve: ”Ey Allah'ın Rasûlü! Bana hayvanların dilini öğretmeni istiyorum," dedi. Hazret-i Süleyman: ”Eğer hayvanların dilini öğrenmek istiyorsan öğretirim. Ama bunu birisine söylersen anında ölürsün," dedi. Adam: ”Kimseye söylemem." dedi. Bunun üzerine Süleyman (aleyhisselâm): ”Haydi öğrettim," dedi.

Bu adamın bir öküzü ile bir eşeği vardı. Gündüzleri onlarla çalışır, geceleri yem verirdi. Birgün otu önlerine koydu. Eşek öküze: ”Bu gece akşam yemeğini bana ver. Böylece sahibimiz senin hasta olduğunu sanır ve çalıştırmaz. Ertesi gece de yiyeceğimi ben sana veririm," dedi. Öküz başını samanından kaldırdı. Adam güldü. Karısı: ”Niçin gülüyorsun," dedi. Adam: ”Bir şey yok," dedi. Ertesi gece adam eşeğe ve öküze yemlerini verdi. Öküz: ”Bana olan borcunu öde. Ben aç ve perişan akşamı zor ettim." dedi. Eşek: ”Sen durumun ne olduğunu bilmiyorsun", dedi. Bunun üzerine öküz: ”Ne?" diye sordu.

Eşek: ”Dün sahibimiz kasaba gidip: ’Öküzüm hasta, iyice zayıflamadan onu keseceğim.' dedi. Onun için sen bu gece de sabret. Yemediğini yine bana ver. Böylece sabahleyin kasap geldiğinde seni zayıf bulur ve kesmez. Sen de ölümden kurtulursun. Ama akşam yemeğini yersen, karnın doyar. Korkarım ki seni semiz sanıp keser. Ben sonra iki gece verdiğin borcu öderim," dedi. Öküz yine basını yeminden kaldırıp yemedi. Adam güldü. Kadın:

-"Niçin gülüyorsun? Bana söyle, yoksa beni boşa," dedi. Adam: ”Neye güldüğümü söylersem anında ölürüm," dedi. Kadın: ”Ben anlamam," diye tutturdu. Adam: ”Bana bir kağıt kalem getir de vasiyetimi yazayım. Sonra sana söyleyeyim ve öleyim," dedi.

Kadın kağıdı kalemi verdi. Adam vasiyetini yazarken kadın, köpeğe bir ekmek parçası attı. Horoz daha çabuk davranıp ekmeği gagasına aldı. Köpek: ”Bana zulmettin," dedi. Horoz: ”Sahibimiz ölmek istiyor. Sen matem yemeğinden doyarsın. Biz ise üç gün kümesimizde kalırız. Kimse kapımızı açmaz. Eğer adam karısını razı etmek için ölürse Allah ona kızar ve rahmetinden uzaklaştırır. Benim dokuz tane karım var, hiçbirisinin sırrımı sormaya gücü yetmez. Onun yerine ben olsam kadını ölünceye veya tevbe edinceye kadar döverim. Bundan sonra da kadın hiçbir sırrım soramaz," dedi. Bunun üzerine adam bir sopa aldı ve kadını, tövbe edinceye kadar dövdü.

Bu hikâyede alınacak dersler ve ibretler vardır.

Âyetteki ”eşlerinizden" sözcüğündeki ”den" mânâsını veren ”miri" harfi teb'îzıyyedir. Yani ”eşlerinizden bazıları" anlamındadır. Onlardan düşman olmayanlar da vardır. Nitekim bir hadiste Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: ”Dünya bir metadır. Onun en hayırlı metâıda sâliha kadındır."(8)

8- Hadisi Müslim ve Nikâh'la Nesâî rivayet etmişlerdir. 6/69. Bkz. Câmiu'l-Usûl, 11/428.

Bir başka hadisin meali de şöyledir: ”Mümin, Allah'tan korkmaktan sonra, kendisi için sâliha bir eşten daha hayırlı bir şeye sahip olmamıştır. Ona bir şey emretse itaat eder, kendisine baktığında içini açar, onun üzerine yemin etse yeminini bozdurmaz. Uzak bir yere gitse ırzı ve malında samimi davranır." (9) Eğer kadın bu özellikleri taşırsa, o, değerlidir, mübarektir. Aksi halde uğursuzdur, kötüdür.

9- Hadisi İbn Mâce, Ebû Ümâme'den tahric etmiştir. Bkz. el-Fethu'l-Kebîr. 3/79.

Eğer dünya işlerine bağlı olmak veya din işlerinden olsa da tevbe edilmiş olmak suretiyle affı kabil olan suçlarını siz

affeder, kınamamak ve azarlamamak suretiyle

kusurlarına bakmaz, hataları gizleyip özürlerini kabul ederek

bağışlarsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir. Size onlara yaptığınız muamelenin benzeri ile muamele eder. Size ihsan eder.

Bu âyet, Avf b. Mâlik el-Eşcaî hakkında nazil olmuştur. Onun eşleri ve çocukları vardı. Bir savaşa gitmek istediği zaman onu ağlatırlar, açındırırlar, yumuşatırlardı. Ona: ”Bizi kime bırakıyorsun?" derler, o da üzülür gitmezdi.

Meşhur bir şâir olan Hutay'e, yola gitmek istedi ve karışma şöyle dedi:

Benim yokluğumda seneleri say ve sabret. Aylan bırak çünkü onlar kısadırlar.

Karısı da şu karşılığı verdi:

Sana olan aşkımızı ve sevgimizi hatırla.

Kız çocuklarına acı, şüphesiz onlar çok küçükler.

Denildiğine göre müminlerden bazıları Mekke'den göç etmek istediler. Onlara eşleri ve çocukları engel olup, Mekke'de kalmalarını hoş göstermeye çalıştılar. Onlara: ”Memleketinizi, sülâlenizi, mallarınızı bırakıp da nereye gidiyorsunuz?" dediler. Adamlar onlara öfkelenip: ”Eğer Allah bizi hicret yurdunda toplarsa, size hayır yapmayız," dediler. Hicret ettiklerinde onlara hiç hayır yapmadılar, iyilikte bulunmadılar. Bunun üzerine onlar, affetmeye ve tekrar iyilik yapmaya teşvik edildiler.

Af ve bağışa teşvikte, onlardan sakınmayı emirden maksadın, onları tümden terketmek ve onlarla birlikte oturup birlikte olmaktan yüzçevirmek olmadığına işaret vardır. Nasıl öyle olsun ki? Kadınlar dünyadaki en büyük nimetlerdendirler. Alemin düzeni onlarladır. Eşler olmasaydı peygamberler, velîler, âlimler ve sâlihler olmazdı. Şüphesiz tüm mahlukat onlar için yaratılmıştır. Allahü teâlâ  şu âyetinde nimeti hatırlatarak kullarına iyilikte bulunduğunu belirtmiştir: ”Kendilerinde huzur bulmanız için size kendi (cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet meydana getirmesi de O'nun alâmetlerindendir" (Rûm: 21)

Bu anlatılanlar Hazret-i Peygamberden rivayet edilen: ”Dünyadan sakınınız, kadınlardan sakınınız," hadisine benzer. Sakınma emri, onlarla muaşeretten meydana gelecek zararlardan sakındırın aktır. Onları tümüyle terken nek değildir. Kişi, hayatta olduğu sürece dünyada tümüyle terkedilmez. Ancak ona sarılıp kalmaktan ve Allah'ı sevmekten alıkoyan sevgisinden yasaklanır. İşte kadınlar da böyledir. Allahü teâlâ  işte bu sebeple Hazret-i Peygambere kadınları sevdirmiştir? Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: ”insan öldüğü zaman üç grup hariç, ameli kesilir. Onlar; sürekli sadaka, faydalanılan ilim ve kendisi için dua eden sâlih oğul." (10) Görüldüğü gibi Hazret-i Peygamber sâlih evlâda teşvik etmiş, onu dünyadan saymamış, aksine dünyada kalıcı olan hayır saymıştır ki onunla ikinci ömür hasıl olur.

10- Hadisi Buharı, Edepte: Müslim de Ebû Hureyre'den merfü olarak rivayet etmişlerdir. Bkz. el-Fethu'l-Kebîr, 1/154.

14 ﴿