2

İddet sürelerini doldurduklarında yani idde derinin sonuna yaklaştıklarında, o da üç hay izdir. Böyle denilmesine sebep iddetleri bittiği zaman kocaların dönme imkânlarının kalmamasıdır. Çünkü iddetin sonuna vardıkları zaman, kocaların onlara dönme veya onları tutmaları sahih olmaz. ”İddet süresi" diye terceme ettiğimiz ”ecel", bir şey için tayin edilen süredir.

Onları ya güzellikle yani iyi muamele ve intak ederek

tutun. Bir hadiste: ”Müminlerin iman yönünden en olgun olanları, ahlâkları en iyi olanları ve ailesine karşı en lütuf kâr olanlardır," buyuruimaktadır. (7) Yani siz muhayyersiniz. İsterseniz onlara tekrar dönünüz. Dönmek (buna ricat denir.) Ebû Hani leye göre sözle ”sana döndüm demekle" olabileceği gibi, cinsî ilişki ve şehvetle dokunmakla da olabilir.

Veya haklarını vererek ve iddeti uzatmak maksadıyla dönüp tekrar boşamak gibi yollarla zarar vermekten sakınarak

güzellikle ayrılın.

İleride anlaşmazlıklara meydan vermemek için ayrılırken veya tekrar dönerken

içinizden de yani Müslümanlardan fasık olmayan

adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. ”Adalet", bütün büyük günahlardan kaçınmak ve küçük günahlarda ısrar etmemektir. Çünkü insanlardan peygamberlerin dışında günahsızı yoktur. ”Şahit tutma"nın faydası şudur: Bazan iddet bittikten sonra kadın, kocasının kendisine döndüğünü inkâr eder. Belki de ayrıldıktan sonra birisi ölür, öbürü de miras alabilmek için evliliğin sürdüğünü iddia eder. Şahit tutma emri, vücûp için değil, nedb (teşvik) içindir.

7- Hadisi Tirmizî tahrîc edip ”hasen" demiştir. Ebû Davud da: ”Mü'minlerin iman açısından en olgunları, ahlâkı en iyi olanlardır," lafzıyla rivayet etti. Tirrnizfdeki bazı rivayetlerde: ”Sizin hayırlılarınız, ailesine karşı hayırlı olanlarınızdır," ilavesi vardır.

Ey şahitler! İhtiyaç halinde

şahitliği sadece

Allah için yapın. Bu, hakkı ayakta tutmak ve zulmü gidermenin dışında herhangi bir maksat için şahitlik yapmamaktır. Eğer Allah'tan başka bir gayeye matuf olarak şahitlik yaparsa şahitliği gizleme vebalinden kurtulmuş olur. Ama onun için sevap alamaz. Çünkü ameller niyetlere göredir. Hasılı şahitlik bir emanettir. ”Şüphesiz Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emreder..." (Nisa: 58) âyetinde buyuru Iduğu gibi emanetleri ehline vermek gerekir. Dolayısıyla şahit, şahitliğini gizlerse hıyanet etmiş olur. Hıyanet de büyük günahlardandır. Şu âyet-i kerinıe de buna işaret etmektedir: ”...Şahitliği gizlemeyin. Onu gizleyenin kalbi günahkârdır..." (Bakara: 283)

İşte bu, şahitliği bozmadan ve değiştirmeden usûlü dairesinde yapmaya teşviktir.

Allah'a ve âhiret gününe inananlara verilen öğüttür. Öğüt anlamına gelen ”vaaz", korkutarak sakındırmaktır. Çünkü mü'min şahitlikten istifade edecektir. Bu, mâbudluğtın ve Rabliğin hakkına riayet bakımından imarım gereklerindendir.

Örfen gün, güneşin doğmasından batmasına kadar olan zamandır. Ama burada murad edilen bu değildir. Burada uzun olsun kısa olsun mutlak: anlamda zamandır. Bu zaman, ya sınırlıdır ki o, dünya zamanıdır. Ya da sınırsızdır, o da âhiret zamanıdır. Dünya gününden sonra olduğu için ”âhiret" denilmiştir.

Kim Allah'tan korkarsa boşadığı zaman sünnete uygun, olarak boşar, iddet bekleyen kadına zarar vermez ve onu evinden çıkarmazsa

Allah ona kederlerden ve sıkıntılara düşmekten kurtuluş ve

bir çıkış yolu gösterir, başına gelen sıkıntılardan ona ferahlık verir. Bu hükmün genel olduğu söylenmiştir. Yani yaptığı ve terkettiği şeylerde Allah'tan korkan herkese Allah sıkıntılardan çıkış, dünya ve âhiret kederlerinden kurtuluş ihsan eder.

Buradaki çıkış yolundan maksadın, dünya şüphelerinden ölüm sıkıntılarından ve kıyamet gününün şiddetinden çıkış olduğunu söyleyenler de vardır.

Rivayet edildiğine göre İbn Abbas'a: ”Karısını bin kere boşayan kişi için bir çıkış yolu var mı?" diye sorulmuş. O da: ”O, Allah'tan korkmadı, dolayısıyla onun için bir çıkış yok. Karısı ondan üçüyle boş oldu. Kalanı da onun boynunda günahtır," cevabını verdi.

Çıkış yolu ikidir: Birisi, onu bu sıkıntıdan çıkartmak, öbürü de, sabır ve rıza ile ona ikram etmek, onu koruyup gözetmektir. Bu durumda belâ sevgiye, sıkıntı ihsana dönüşür.

2 ﴿