6(Boşadığınız) o kadınları, gücünüz nispetinde yani zenginliğiniz ölçüsünde ve gücünüz yettiği ölçüde oturduğunuz yerin evin bir kısmında oturtun. Bu hitap, karılarını boşayan mü'minleredir. Katâde, bu hükümle ilgili olarak: ”Eğer kocanın tek bir odası varsa onun bir köşesinde oturtur," der. Onları, istemediklerini müsafir etmek, kaldıkları yerleri başka şeylerle işgal etmek ve benzeri bazı sebeplerle evde sıkıştırıp, kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Yani herhangi bir şekilde onlara evde oturmak hususunda zarar vermeyi kastetmeyin. Onları evden çıkmak zorunda bırakmayın. Bu âyet, kocaları merhametli ve âlicenap olmaya teşvik ve geçmiş olan hukuka saygılı davranmaya işaret etmektedir. Bu sayede boşanan kadın için yeni bir evlilik yapmak veya başka bir yolla geçim tedarikinde kolaylık sağlanmaktadır. Eğer boşanan kadınlar hâmile iseler, doğum yapmaları ister yakın olsun, ister uzak çocuklarını doğuruncaya ve iddetten çıkıp, gün sayma külfetinden kurtulup, başkaları ile evlenmeleri helâl oluncaya kadar nafakalarını verin. Boşanmak suretiyle kocasından temelli ayrılan kadın hâmile ise, ulemânın ittifakı ile onun için boşayan tarafından nafaka ve iskânı temin edilmelidir. Boşanıp da hâmile olmayan kadın için ise Ebû Hanife'ye göre, hayızla veya ay hesabı ile iddeti bitinceye kadar, hâmile olan gibi nafaka ve oturma hakkı vardır. Diğer üç mezhebe göre ise, böyle bir hak söz konusu değildir. Kocaları ölen kadınlar için terikeden ne nafaka ne de oturma hakkı vardır. O dilediği yerde iddetini tamamlar. Ebû Hanife, ister tek, ister üç talâkla boşansm, talâk ister ric'î, ister bâin olsun (12) boşanan her kadına iddeti süresince nafaka vermek ve iskânını sağlamak boşayanın görevidir. Ric'î talâkla boşanmış olan kadın zaten karışıdır. Onun nikâhı ancak iddet bitince sona erer. Dolayısıyla ric'î talâkla boşanmış olan kadının iddet esnasındaki nafakası ve oturma hakkının boşayan kocaya ait olduğunda ittifak vardır. Bâin talâkla boşananın iddeti süresince nafaka ve oturma hakkı da Hanelilere göre kocaya aittir. ”Gücünüz nispetinde oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun" âyeti buna delildir. Çünkü bu âyetin mânâsı ”İddet bakleyen kadınları, kendi oturduğunuz yerlerden bir yerde oturtun. Onlara gücünüz nispetinde iddet esnasında nafaka verin" şeklindedir. İbn Mes'ud'un şu şekildeki kıraati de bu görüşü teyid etmektedir: ” Eskinûhünne min haysü sekentüm ve enfikü aleyhinne min vücdiküm: Onları oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun ve onlara gücünüz nispetinde infak edin." İmam Şafi'ye göre boşanan kadınlara üzerinde durduğumuz âyet uyarınca süknâ (kocanın evinde oturma) hakkı vardır. Ama hâmile olmamaları halinde nafaka yoktur. Hâmile olmaları halinde ise, âyetin ”Eğer hâmile iseler çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin" bölümünün, gereği nafaka almak haklarıdır. Size göre boşanan her kadın için nafaka gerekir. O halde âyetteki ”eğer hâmile iseler" şartının ne faydası var? şeklinde ortaya çıkacak bir itiraza şöyle cevap veririz: Bazan hamilelik süresi uzar, bu durumda kimileri normal hamilelik süresi bitince düşeceğini zanneder. İşte anılan kayıt, bu zannı ortadan kaldırmaktadır. Nitekim Keşşafta da böyle denilmektedir. Sizin için çocuğu emzirirlerse emzirme anlamındaki ”er-radâ" kelimesi sözlükte, memeden süt emmek demektir. Şeriat ıstılahı olarak küçük çocuğun özel bir vakitte kadından süt emmesi anlamındadır. Âyette murad edilen mânâ şudur: Eğer boşanan bu kadınlar evlilik sona erdikten sonra sizin, kendilerinden veya başka kadınlardan olan çocuklarınızı enıziririerse... Çocuğu emzirmek, beslemek annenin değil, babanın görevidir. Annenin gönül rızasıyla teberru kabilinden emzirmesi dışında baba, çocuk için süt annesi tutmak zorundadır. Şu kadar var ki, zorlanmanı akla birlikte annenin kendisinin emzirmesi menduptur. Ücretlerini verin, yani istemeleri halinde emzirmelerine karşılık ücretlerini verin. Çünkü, bu durumda onlarla ilgili hüküm, başka süt annelerine ait hükmün aynısıdır. Lübâb'da şöyle denilmektedir: ”Adam karısını boşarsa, kadının çocuğu emzirmek, görevi değildir. Ancak çocuk, başka bir kadının memesini almazsa, bu durumda çocuğu emzirmek zorundadır. Eğer baba ile emziren anne ücret konusunda anlaşmazlığa düşerler ve anne ecri misil isterse, baba da bunu vermek istemezse anne ecri misil almaya daha evlâdır. Çünkü baba karşılıksız emzirecek birisini bulamamıştır. Eğer baba ecri misile uygun bir şey vermek ister, anne buna razı olmaz zulmetmek isterse o zaman da baba ecri misil verir. Şayet baba emzirme ücretini verecek mâlî güce sahip değilse, anne çocuğunu emzirmeye zorlanır." Ey anneler ve babalar! Aranızda güzellikle istişare edin. Yani emzirmek ve ücret konusunda birbirinize iyilikle emredin. Bu müsamahadır. Baba cimrilik etmesin, anne de zorluk çıkarmasın. Çünkü o çocuk, ikisinin birlikte çocuğudur. Onlar çocuğa şefkatte ortaktırlar. Âyetteki ”i'temirû" kelimesinin mastarı olan ”i'timâr", ”teâmür" anlamındadır. Topluluktan bir kısmı, diğerlerine emrettiği zaman ”i'temerel-kavmu" ve ”teâmerû" denilir. Eğer zorlukla karşılaşırsanız çocuğu babasının hesabına... Keşşafta da belirtildiği üzere bu izah, âyetteki ”fe in erda'ne lekum -Eğer sizin için emzirirlerse" bölümüne uygun düşmektedir, başka bir kadın emzirecektir. Yani bu durumda, onu emzirmesi için, anneden başka bir süt annesi bulunacaktır. Bu ifadede, anne zorluk çıkardığı için kınanmaktadır. Bu, istediğin bir haceti vermekte geveşeklik gösteren birisine: ”Onu başka biri verecektir, sen ayıp ettin" demeye benzer. Âyette az çok babaya da bir kınama vardır. Çünkü hitap makamında, cevap düşürülmüştür. Ayrıca anne, ücret konusunda sıkıştırılır da, o yüzden emzirmekten imtina ederse o zaman zorunlu olarak başka bir süt annesi gerekeceğine ve gemicilikle onun da ücret isteyeceğine oysa annesinin daha şefkatli ve bebeğini emzirmeye daha lâyık olduğuna işaret vardır. Bu anlattığımızla, şart ve cevap arasındaki irtibat ortaya çıkmıştır. |
﴾ 6 ﴿