8

Rabbin'in ve O'nun peygamberlerinin emrinden uzaklaşıp azan... ”Uzaklaşıp azmak" diye terceme ettiğimiz ”utûv", ”taatten sapmak" anlamınadadır. Kamus'ta bu kelime, ”kibirlendi, haddi aştı" diye izah edilmektedir. Kelimede ”yüz çevirmek" anlamı olduğu için, ”an" harfi cerri ile geçişlilik kazanmıştır. Sanki, ”tekebbür ve inatta haddi aşması sebebiyle Rabbinin emrinden ve Rabbinin peygamberlerinin emrinden yüz çeviren..." denilmiştir.

Nice memleketler var ki... ”Nice" anlamına gelen ”keeyyin" kelimesi, çokluk ifade ettiği için, haberiyye olan ”kem" anlamındadır. ”Memleket ahalisinden çokları" demektir. Âyette tamlanan hazfedilmiş, tamlayan onun yerine gelmiştir.

Bu âyet, insanları anılan hükümlere muhalefetten, sakmdırmakta ve onların kendilerine vacip olduğunu te'kit etmektedir.

Biz onları, çetin bir hesaba çekmiş yani onlarla hesapta tartışmıştık, dünyada sıkıştırıp, kendilerine şiddet gösterdik, önemsiz günah ve suçları sebebiyle, açlık ve kıtlık, hastalıklar ve acılar, üzerlerine düşmanı musallat etmek ve daha başka benzeri belâlarla sıkıştırdık. Ta ki Allah'a dönsünler. Çünkü belâ, hayvanı sürmek için olan kamçı gibidir. Allah onlara, bu sayılanların üstünde başka belâlar da vermiştir. Nitekim âyetin devamında şöyle büyütülmüştür:

Ve onları görülmemiş bir azaba çarptırmışızdır. Yani yadırganan, büyük, verdiği acıdan ve şiddetlinden dolayı korkunç bir azaba çarptırmışızdır. ”görülmemiş" diye terceme ettiğimiz ”en-nükr" kelimesi, ”bilinmeyen zor şey" demektir. İnkâr, bilginin zıddıdır. Allahü teâlâ  hesaba çekme ve azaplandırmayı, sebepleri, onların Allah'ın ve Rasûlünün emrine uymaktan uzak kalmaları olduğu halde, kendisine izafe etti. Çünkü peygamberler, Allah'ta son bulmuşlar (fena fillah olmuşlar), tüm işlerinde Allah'ı vekil edinmişlerdir. Eğer onlar iyice olgunlaşmadan gönderilmiş olsalardı belki kendilerini yalanlayanlar tarafından tutulup öldürüleceklerdi.

8 ﴿