15

O tek başına

yeryüzünü sizin menfaatiniz

için boyun eğer kılandır. O yumuşaktır, size fayda verecek şeylere ulaşabilmek için yürümek, dolaşmak, size kolay gelir. Eğer katı bir kayadan ibaret yapsaydı üzerinde yürümek zorlaşırdı. Şayet yumuşak ve münbit yapmasaydı orada kuyu kazmak, kanallar açmak, binalar yapmak, ekin ekmek, ağaç dikmek imkânsız olurdu. Aynı şekilde orasını, eğilip üzerindekilerin üstüne yıkılmasın diye sabit dağlarla sağlamlaştırdı.

Özetle Allah yeryüzünü yaşanabilir ve faydalanabilir bir şekilde yarattı. Orasını hikmeti ve kudreti ile ovalara dağlara, denizlere nehirlere, pınarlara ekin ve ağaçlara, taşa toprağa, kuma ve özlü toprağa taksim etti.

Seni kuddise sirruhû şöyle der: ”Allah nefisleri itaatkâr, boyun eğer biçimde yarattı. Kim nefsine boyun eğdirirse ve nefsine karşı çıkarak alealtırsa, fitnelerden, belâlardan ve sıkıntılardan kendisini kurtarmış olur. Kim de nefsine hükmedemez, ona uyarsa o da kendisini alçaltmış ve mahvetmiş olur."

"Boyun eğen" diye terecine ettiğimiz ”zelûl" kelimesi, ”sana itaat eden, boyun eğen" mânâlarına gelir. ”Zûl" ise, alçaklık anlamındadır, ”şeref in zıddıdır. Kamus müellifi ”zîl" lin, sertliğin zıddı anlamında; ”zül" lün ise alçaklık manasında olduğunu söylemiştir.

O halde onun omuzlarında yürüyün. Buradaki ”yürüyün" emri, ibaha içindir. ”Yürüyebilirsiniz, yürümenizde mahzur yoktur," anlamınadır.

Yani onun dört bir yanını geziniz. Onun her tarafında yürüyüp gezdiğiniz zaman onu tam anlamıyla tanıyacaksınız. Böylece ondaki tüm menfaatleri elde edeceksiniz.

Ve Allah'ın rızkından yevin. Oradaki hububat, meyve ve benzeri şeylerden Allah'ın nimetlerini arayın. Buradaki ”yiyin" emrini ibâha olarak alırsak, rızkın, helâl olan rızıklar olduğunu söylememiz gerekir. Ama o kelimeyi ”emir" şeklinde yazılmış, haber manasında alırsak o zaman mana şöyle anlaşılırı ”O'nun rızkından ve nimetlerinden yersiniz."

Diriltildikten sonra

dönüş ancak O'nadır. Yani sadece Allah'a'dır. Öyleyse O'nun nimetlerine eksiksiz şükretmeye çalışın.

15 ﴿