6Âd kavmi ise, onların yurtları, Ahkâfta -Umman ile Yemelideki Hadramevt arasındaki kumluk bölge- idi. Onlar da Araptılar. Yaratılıştan iri yapılı idiler. En uzunları yüz arşın, en kısaları altmış arşın idi. Ortaları da bu ikisi arasında idi. Onlardan herhangi bir adamın kafası kubbe gibiydi. Semûd'dan daha önce yaşamış olmalarına rağmen, âyette onlardan sonra anılışlarının sebebi, aşırı sapıklardan daha aşırı sapıkların anılmasına bir geçiş olması içindir. Uğultulu azgın bir fırtına ile yok edildiler. Bu, batıdan esen rüzgârdır. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Ben saba rüzgârı ile zafere ulaştım. Ad batı rüzgârı ile helâle oldu," buyurmuştur. (1) 1- Hadisi Buharı, Müslim ve Müsnedde Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir. Bkz. el-Fethu'l-Kebîr, 3/2.62. "Uğultulu" diye ifadelendirdiğimiz ”sarsar" kelimesi, eserken sesi kuvvetli veya çok soğuk, soğukluğu ile ekinleri ve bitkileri yakan anlamındadır. Çünkü ”es-sır" kelimesi, şiddetli soğuk mânâsındachr. ”Azgın" diye ifadelendirilen ”âtiye" kelimesi de esmekte normal sınırları aşan rüzgâr anlamındadır. Sanki o, kendisiyle görevli olanın yanından fırlamış ve zaptedilmesi imkânsız olmuştur. Rüzgârlar Azrail'in yardımcıları, Mîkâil'in emri altındadır. Rivayet edilmiştir ki: ”Rüzgârlardan çıkan her şey mutlaka bir takdire göredir. Allah'ın Âd kavmine olan öfkesi artınca, bekçisinin kontrolünden çıkan bir rüzgâr onlara felâket getirmiştir. Bundan dolayı bu rüzgâra ”âtiye" denilmiştir." Âyetin anlamının şöyle olması da muhtemeldir: Bu rüzgâr, Âd kavmi üzerine gelen ve engellemek için bir binayı siper edinmek, bir dağa sığınmak, bir çukura gizlenmek gibi hiçbir çaresi bulunamayan bir rüzgârdır. Çünkü o rüzgâr onları gizlendikleri yerden söküp çıkarıyor ve helak ediyordu. |
﴾ 6 ﴿