17

Sen kâfirlere mehil ver, onlara az bir zaman tanı. Onlardan intikam almak veya helak olmaları için beddua etmekle meşgul olma. Şimdilik acele etme. ”İmhal" ve ”temhil" aynı anlamdadır. Süre tanımak, demektir.

Rivayet edildi ki: ”Hazret-i Osman'ın azadlısı Hemmâm şöyle dedi: Mushafı yazdıkları zaman üç âyet hakkında şüpheye düştüler. Bir koyunun kürek kemiğine yazıp Übey b. Ka'b ile Zeyd b. Sabit'e yolladılar. Yanlarına vardım ve Übey b. Ka'b'a arzettim, okudu. ”Lâ tebdile li'l-halkı" yerine ”lâ tebdile li-halkı'l-lâh" yazdı. Yazıda ”lem yetesenne" şeklindeki âyeti’iem yetesenne h" olarak yazdı. Üçüncü âyet ise, ”fe emhili'l-kâfirîne" şeklinde yazılıydı. Elifi sildi ”femehhilıl-kdfirine" şeklinde yazdı. Zeyd b. Sabit de duruma şahit oldu. Yazıyı götürdüm ve mushafa bu şekilde yazdılar."

Bu da gösteriyor ki, Allahü teâlâ  Kur'an'ı her türlü tahrif ve tebdilden korumuş ve koruyacaktır. Çünkü onu hafızların hafızalarında da tespit etmiştir. Burada, problemleri ehil kimselere götürme gereğine de işaret edilmektedir.

"Rüveyden", yavaş ve dikkatli hareket etmek demektir. Çünkü her gelecek, yakındır. Burada düşmanlardan pek yakında intikam alınacağına işaret edilerek Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) teselli edilmektedir.

Keşfü'l-Esrâr isimli eserde şöyle dendi: ”Bu âyetin inişiyle Bedir savaşı arasında pek kısa bir zaman geçti."

Hikâye edildi ki, İbn Semmâk, Harun Reşid'in yanına vardı. Harun ondan nasihat istedi. Hasır üstünde oturmuştu. Semmâk dedi ki: ”Ey mü'minlerin emiri! Şeref içinde tevazu göstermen, şereften daha makbuldür." Harun Reşid: ”Bundan daha güzel bir söz işitmedim," dedi. Semmâk ilâve etti: ”Ey mü'minlerin emiri! Kime ki mal, mülk, güzellik, saltanat ve şeref verilir de şeref içinde mütevazi, güzellik içinde iffetli, servet içinde yardımcı, iktidar içinde âdil olursa halis kimseler listesine yazılır." Harun Reşid bir kağıt istedi ve bunları yazdı. Devam et, dedi. Semmâk devam etti: ”Ey mü'minlerin emiri! Allahü teâlâ  sanki ihmal edercesine imhal etti (mühlet verdi.) Sanki bağışlamışçasına setretti (örttü)." Sonra da şunları ekledi: ”Ey mü'minlerin emiri! Farzet ki bütün dünya avucunun içinde. Hatta sana bir o kadar daha verildi. Tasavvur et ki doğu ve batı sende toplandı. Peki ölüm meleği gelince elindekiler ne işe yarar?" Harun Reşid: ”Devam et" dedi. Semmâk: ”Adem'den bu yana ölümü tatmayan hiç kimse kalmadı" deyince Harun Reşid: ”Devam et" dedi. Semmâk: ”Birisi cennet, diğeri cehennem olan iki yer vardır" deyince Harun Reşid: ”Yeter" dedi ve bayıldı. İbn Semmâk: ”Bırakın bu vaziyette ölsün" dedi.

Harun Reşid aydınca Semmâk'a hediye verilmesini emretti. Dediler ki: ”O senin hakkında: Bırakın bu vaziyette ölsün dedi. Böyle söyleyene nasıl hediye verilir?" Harun Reşid, Semmâk'a sordu: ”Böyle mi dedin?" Semmâk: ”Ey mü'minlerin emiri! Mü'minlerin emiri Allah korkusundan öldü denmesinden daha güzel bir söz olabilir mi?" deyince Harun Reşid'in pek hoşuna gitti ve Semmâk'a saygı duydu.

Ne mutlu o kimseye ki arzusu kısa, ömrü uzun, ameli güzeldir. Allahü teâlâ  bizi fani dünya ile aldanmayan ve huzur yurdu cennete nail olan kullarından eylesin.

Hamdolsun Allah'a ki, Târik Sûresi'nin tefsiri de bitti.

17 ﴿