3O, takdir edip varlıkların cins, çeşit, fert, miktar, sıfat, fiil ve ecellerini takdir etmiştir. Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: ”Allah gökleri ve yeri yaratmadan elli bin sene evvel mahlukatın miktarını belirlemiştir" Yani varlıkların cinslerini, her cinsin fertlerini belirli miktarda yapmış, aynı şekilde her ferdin cüssesi, şekli ve güzellik, çirkinlik, bahtiyarlık, bedbahtlık, hidayet, sapıklık, renk, şekil, yiyecek, konum, rızık, ecel ve diğer hususlarını belli bir ölçü içinde düzenlemiştir. Nitekim Hak teâlâ şöyle buyurdu: ”Her şeyin hazineleri yalnız Bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz" (Hicr: 21) Yol göstermiştir. Her şeyi kendi aslına, irade ve karakterinin icabına yöneltmiştir. Âyetler indirip deliller göstererek kabiliyet ve istek yaratarak her şeyi yaratılış maksadına kılavuzlamıştır. Bitki ve hayvanların hallerini araştırdığında herbirini akıllara durgunluk verecek bir vaziyette görürsün. Hikâye edilir ki, yılan yüz yaşma varınca kör olur. Allah ona zeryane denen yaş bir bitkinin yaprağını gözlerine sürmesini ilham etti. Ta ki, gözleri açılsın. Kör olduğu o ıssız yerle zeryane bitkisinin bulunduğu kır arasında kim bilir ne kadar uzun mesafe var? Mesafenin uzunluğuna ve körlüğüne rağmen yolları kat eder, zeryane ağacına ulaşıncaya dek bahçeleri geçip şaşmadan hedefe ulaşır. Ağacın yaprağını gözlerine sürer ve Allah'ın izniyle gözleri açılır. Yine hikâye edilir ki, timsahın, dışkısını atacağı dübürü yoktur. Yediği şeylerin artıkları ancak ağzından çıkar. Allah bu iş için ona bir kuş tahsis etmiştir. Kuşun gıdasını Allah, bu artıklar olarak ayarlamıştır. Timsah bu kuşu gördüğü zaman ağzını açar, kuş girer ve içeridekileri yer. Timsah iri bir hayvandır. Mısır'daki Nil ve Hindistan'daki Mehran nehrinde çok bulunur. Hayvanları ve insanları kapıp yutar. Bazan boyu yirmi arşın olur. Allahü teâlâ 'nın entresan yönlendirmelerinden birisi de katâ denen bir kuştur ki, yavrularını bırakıp on günlük hatta daha da uzaktan su getirir ve bu işi fecrin doğusuyla güneşin doğuşu arasında çabucak halleder ve gidiş gelişinde asla şaşırmaz. Deve ve eşek gece karanlığında yola çıksalar, ikinci defa aynı yoldan hiç hatasız gidebilirler. Küçük kurtçuklardan bazıları vardır ki, yavruladığında karınca ısırmasın diye yavruyu iki gün havada tutar. Çünkü yavru başlangıçta organları belirmemiş bir et parçası halindedir. Sonra kademe kademe gelişir. Fare ile akrep bir cam kavanoza konsa, fare akrebin iğnesini koparır ve böylece onun ısırmasından emin olmuş olur. Yine hikâye olundu ki, gelincik, bir farenin peşine düştü. Fare ağaca tırmandı. Gelincik onu takibe devam etti. Fare dalın ucuna vardı. Artık kaçacak yer yoktu. Son çare olarak bir yaprağa dişiyle tutunup sarktı. Bu esnada gelincik bağırdı ve dişisi geldi. Tam ağacın altına varınca gelincik farenin asılı olduğu dalı kopardı. Ağacın altındaki gelincik onu yakaladı. Fare kuyruğunu yağ şişesine sarkıtır. Sonra da kuyruğuna bulaşan yağı yalar. Tilki, üzerinde fazla sinek ve üvez toplanınca bir deri parçası alır ve suya dalar. Sinekler deride toplanınca deriyi suya atar ve kendisi salimen çıkar. Örümcek, evini çok acayip harikulade bir tarzda yapar. İnsanlar altıgen bir evi ancak pergel ve cetvelle yapabilirler. Oysa arı bu şekildeki evleri aletsiz yapar. Karınca kendisine zahire biriktirmek için çalışır. Yerin rutubetli olduğunu hissederse daneyi ikiye böler ki, çatlayıp filiz çıkarmasın. Şayet rutubet daneye sirayet ederse onu, kurusun diye güneşe çıkarır. Birisi şöyle anlattı: ”Dalgıç kuşunu gördüm. Suya daldı ve bir balık yakaladı. Karga onu gördü, saldırarak aldı. Kuş yine suya daldı. Karga yine aldı. Üçüncü sefer de aynı şey oldu. Bu sefer karga, balık yemekle meşgulken kuş, sıçrayıp karganın ayağını yakalayıp suya batırdı ve karga öldü. Kendisi ise sudan çıktı." Geçmişlerden şöyle rivayet edildi: ”Süte su karıştırmayın. Sizden önceki ümmetlerden birinde bir adam vardı. Bu adam süt satar, süte su karıştırırdı. Bir maymun satın aldı. Deniz yolculuğuna çıktı. Deniz dalgalanınca Allah maymuna ilham etti. O da para kesesini alıp geminin tepesine çıktı. Keseyi çözdü. Sahibi de kendisini seyrediyordu. Paraları bir denize, bir gemiye atmaya başladı. Böylece yarısını suya, yarısını da geminin içine attı ki sudan kazanılan suya gitmiş oldu." Mahlukatın entresan hallerinden birisi de şudur: ”Birisi Isfahanlı bir adamı öldürdü ve bir çukura attı. Öldürülen adamın köpeği olayı görmüştü. Her gün çukurun başına gelir, ölünün üzerindeki toprağı eserdi. Katili görünce ona doğru havlardı. Bu işi tekrar tekrar yapınca, eşilen yeri kazdılar ve ölüyü buldular. Sonra da adamı yakaladılar. Adam suçunu itiraf etti, onu da öldürdüler." Hurma ağacının çok enteresan hâli ise açık olmasıdır. Erkek hurma ağacı, dişi hurma ağacı üzerine meyledip kucaklamak ister, dişi hurma ağacı zayıflayıp sararır. Onun ilâcı, kendisine meyleden erkek hurma ağacıyla birleştirilip iple bağlanmaları veya erkek ağaçtan bir yaprak alınıp dişiye asılması, yahut da çiçeğinden alınıp dişiye konmasıdır. Bu gibi enteresan şeyler yazılıp söylenemeyecek kadar çoktur. |
﴾ 3 ﴿