4Biz insanı zorluklar içinde olacak şekilde yarattık. Bu cümle, yukarıda geçen yeminin cevabıdır. Âyet metninde yer alan ”kebed" kelimesi, ”kebide'r-reculu kebeden" fiili ve mastarından türemiştir. İnsanın ciğerinde sancı meydana gelip de şişince bu fiil kullanılır. Daha sonra fiil, her türlü meşakkat ve sıkıntının çekilmesi durumunda kullanılır olmuştur. Yine bu mastardan türeme ”mükâbede" kelimesi vardır ki, bu da sıkıntı çekmek anlamınadır. Âyet metninde ”kebed" kelimesinin kullanılması, sıkıntı ve meşakkatin herhangi bir nesneyi içine konulmuş olduğu kabın kuşatması gibi insanı kuşattığına işaret etmektedir. Bu açıklamalardan sonra âyetin manasına dönecek olursak şöyle denmiş olmaktadır: Biz insanoğlunu sıkıntı ve meşakketler içinde yarattık. Ve insanoğlu mahrukatın en zayıfı olmakla birlikte çeşit çeşit sıkıntıları da hâlâ çekmektedir. Bu sıkıntıların en başında ana rahminin karanlığı ve dar ortamı gelir. Sonunda da ölüm ve ölüm sonrası çekilecek sıkıntılar vardır. İnsanoğlu kendisinden başka diğer canlıların çekmediği birçok sıkıntı çeker. Şöyle bir bakalım: Göbeğinin kesilmesi, sonra elinin kolunun bağlanarak kundaklanması, ardından sünnet olması ve bunun acılarını çekmesi, kendisine öğreten öğretmenden kaynaklanan sıkıntılar ve ondan yediği sopalar, kendini okutan hoca ve onun heybeti... Sonra evlilik hayatının getirdiği sıkıntılar, evlât ve hizmetçilerle uğraşmaktan kaynaklanan sıkıntılar ve zorluklar, ev işleri, ardından yaşlanmak ve kocamak... Bunlardan sonra ölüm şiddetinin çekilmesi, meleklerin sorguya çekmeleri, kabilin karanlığı... Sonra öldükten sonra dirilmek ve ya cennet ya cehennem en son durağına varıncaya kadar hesap meleğinin karşısına geçip hesap vermek. Nitekim Yüce Allah İnşikâk sûresinde buna şöyle işaret ediyor: ”Şafağa, geceye... aya yemin ederim ki, siz elbette hâlden hâle geçeceksiniz." (İnşikâk: 16-19) Fahreddin er-Râzî der ki: ”Dünyada kesinlikle lezzet yoktur. Tam tersine lezzet zannedilen bu şeyler elemden kurtulmaktan başka bir şey değildir. Çünkü yemek esnasında duyulan lezzet, açlığın vermiş olduğu elemden kurtuluştan ibarettir. Giyim esnasında alınan tad, sıcağın ve soğuğun vermiş olduğu sıkıntıdan kurtuluştan kaynaklanmaktadır. Şu halde insan için sadece elem vardır, ya da elemden kurtuluş vardır. Bu âyet-i kerime, Kureyş kâfirlerinden görmüş olduğu sıkıntılara karşı Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı teselli etmektedir." el-Kâşânî bu âyet-i kerimeyi şöyle tefsir eder: ”Yemin olsun biz insanı, kendi nefsinden, hevâ ve hevesinden, ya da gizli bir hastalıktan, kalp fesadından, (marifetini) kapatan perdenin kalınlığından kaynaklanan sıkıntı ve meşakkat içinde yarattık. Çünkü sözlükte ”kebed", ciğerin şişkinliği ve hasta olması demektir. Ciğer insan vücudunda tabiî kuvvetin başladığı noktadır. Kalbin perdelenmesi ve bozulması da bu kuvvetten kaynaklanır." |
﴾ 4 ﴿