ALAK SURESİMekke devrinde nazil olmuştur, 19 âyettir. 1Ey Rasûlüm Muhammed! Sana vahyolunanları, yaratan Rabbinin adıyla oku! Bu âyetten ”mâ lem ya'lem" diye biten beşinci âyetin sonuna kadar olan kısım, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a ilk defa nazil olan Kur'an âyetleridir. Nitekim bu gerçeğe sahih hadisler de delâlet etmektedir. İhtilâf sadece sûrenin tamamının ilk defa inmiş Kur'an âyetleri olup olmadığı noktasındadır. Hazret-i Âişe (radıyallahü anh)'dan şöyle dediği rivayet olunuyor: ”Allahu teâlâ Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şerefli kılmak ve kullara rahmet olarak göndermek istediğinde peygamberliğe dair ilkin başlayan rüyay-ı sâliha olmuştur. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) herhangi bir rüya görür görmez o rüya tıpkı sabahın aydınlığı ve ışığı gibi çıkıyordu." (1) Rasûlüllah'ın görmüş olduğu bu rüyaların doğruluğunda hiç kimse şüphe etmiyordu. Tıpkı sabah aydınlığının varlığı konusunda hiç kimsenin kuşku duymadığı gibi. 1- Hadisi Buharî ve Müslim Sahilüehnde rivayet ederler. Yukarıda alınan kısım bu konudaki uzunca hadisin bir bölümüdür. Hadisin tamamı için Bkz. ed-Dürrü'l-Mensûr; 6/368. Vahyin ilkin rüya ile başlamasının sebebi, meleğin ve Cebrail'in peygamberlik göreviyle gelip de ansızın onun karşısına dikilerek neye uğradığını şaşırmaması içindir. Çünkü beşerî kuvvet buna tahammül edemez. Zira beşerin gücü meleği görmeye dayanamaz. Rüya, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı vahye alıştırmak içindi. Sonra Rasûlüllah Nûr dağında Hira mağarasında iken Ramazan ayında yakaza halinde kendisine vahiy gelmiştir. Ardından Rasûlülah (sallallahü aleyhi ve sellem) kırk yaşlarına ulaştığında ve Ramazan ayının on yedinci gecesi girdiğinde Hira mağarısında iken kendisine melek geldi. Nitekim İmam Sarsarî, bu olayı şöyle şiirleştirmektedir: Olunca Muhammed kırk yaşında, Peygamberlik güneşi doğdu Ramazanda. Hazret-i Âişe der ki: ”Melek ona geldi ve oku dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): 'Ben okuma bilmem' deyince meydana gelen olayı Rasûlüllah şöyle dile getirdi: ”Cebrail beni aldı, beni kucakladı ve sıktı sıktı sıktı. Sonra bıraktı ve bu olay üç kez tekrar etti. Sonra melek bu sûrenin başında 'ikra' dan haşlayarak 'mâ lem ya'lem'e kadar okudu." Tabiîn âlimlerinden kadı Şurayh olaydan, Kur'an öğretmeninin çocuğa Kur'an öğretirken ona üç defadan daha fazla vurulamayacağı hükmünü, çıkarmıştır. Yukarıda işaret olunan âyetler Hira mağarasında indikten sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mağaradan çıkar. Dağın yan tarafında vadide yürürken bir ses duyar. Bu ses: ”Ey Muhammed! Sen Allah'ın Rasûlüsün, ben Cebrail'im" demektedir. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımı Hazret-i Hatice'nin yanına döner. Kalbi tir tir tikremektedir. Olup bitenleri Hazret-i Hatice'ye anlatır. Hatice; ”Müjdeler olsun amca oğlu! Sakın metanetini yitirme, nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki senin, bu ümmetin peygamberi olacağını ümit ediyorum." Bu sözlerin ardından Hazret-i Hatice Varakaya gider. Ona durumu anlatır. Varaka şöyle söyler: Doğruysa dediklerin, elbet ' Ey Hatice! Peygamberdir Ahmed. Açılır göğsü, getirir Cebrail, Allah'tan vahyi. Bir de yanlarında Mîkâil. Dinini koruyan kazanır izzet, Düşman olan sapığa pay, zillet. Yanında yer alırken bir bölük, Zincire vurulur öbürü, cehennemde kütük! Rasûlüllah belli bir süre geçirir. Bu sürede Cebrail görünmez. Onun sebebi Rasûlüllah'ın içinde duymuş olduğu korkunun dağılıp gitmesi ve Cebrail'in tekrar gelmesi arzusunu duymasıdır. Vahyin gelmediği bu dönem ”fetret dönemi", ”ikra"' ile, ”yâ eyyühe'l-müzzemmilü"“ey örtünüp bürünen Rasûlüm" (Müzzemmil: 1) âyetinin inmesine kadar olan dönemdir. Bu dönem içinde Varaka vefaat etmiştir. Varaka Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a iman etmişti ve kendisini ”risalet" olan ”davetten" önce tasdik etmişti. Sonra ”Ey bürünüp sarman Rasûlüm! Kalk ve insanları uyar." (Müddessir: 1,2) âyetleri nazil oldu ve böylece nübüvvet ile risalet (davet) arasındaki fark ortaya çıkmış oldu. "Rabbinin adıyla" demek, O'nun adıyla başlayarak demektir. Bir başka ifadeyle: ”Bismillâhirrahmânirrahîm" de, sonra da oku denmiş olmaktadır. Buradan anlaşılıyor ki ”ikra' bismi rabbike" âyetleri, baş tarafında besmele olmaksızın nazil olmuştur. İmam el-Buharî bunu açıkça belirtir. Yüce Allah'ın böyle bir emir vermesi, Allah adının okuma esnasında. Rasûlüllah'a güç vereceğinden ve mevlâsıyla ünsiyet meydana getireceğinden dolayıdır. Çünkü isim ile meydana gelen kaynaşma ve yakınlaşma, bu ismin temsil ettiği varlık ile kaynaşma ve yakınlaşmaya götürür. Dil ile yapılan zikir, kalp ile zikre yol açar. "Yaratan" kelimesiyle Allahu teâlâ'nın vasfedilmesi, peygamberine verilen ilk nimetini hatırlatmak ve hayat diye bir şeyin kokusunu dahi almamış olan bir maddeden insanı yaratmaya kadir olan, canlı olan birisine okumayı öğretmeye de kadir olacağına işaret etmek içindir. ”Yaratan" demek, yaratma fiili kendine mahsus olan ve kendisinden başka hiçbir yaratıcının olmadığı, demektir. Fethu'r-Rahman'da şu ifadeler yer alır: ”Cahiliyyet dönemi Arapları putlara Rablar diyorlardı. Bundan dolayı Allahu teâlâ putların kendisine ortak olamadığı bir sıfatla kendini nitelemiş ve 'yaratan Rabbin buyurmuştur." |
﴾ 1 ﴿