15Hayır, hayır! Bu ifadeler, melun olan o yasaklayıcı kişiyi, Allah'a ibadeti yasak ettiği, Lât'a tapmayı emrettiği için kendisini kovma ve azarlama ifadesidir. Eğer vazgeçmezse... Âyetin başında yer alan ”lam" yemin lamıdır. Buna göre âyetin manası; vallahi eğer bu hareketinden vazgeçmez, geri durmaz ve tevbe etmezse derhal onu perçeminden... Âyet metninde yer alan ”nesfean" fiilinin mastarı ”sef", bir şeyi yakalamak ve şiddetle, sertlikle kendine doğru çekmektir. Yine âyette yer alan ”nasıye", başın ön tarafındaki saç yani perçemdir. Buna göre âyetin manası; eğer bundan vazgeçmezse âhirette onu perçeminden yakalarız ve bu perçeminden cehenneme sürükleriz. Buradaki sürükleme; zebanilere emrederiz, perçeminden tutarlar ve onu tahkir ile ve zillet içerisinde cehenneme çekip sürüklerler, demektir. Rivayete göre, Rahman sûresi nazil olunca Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Bu sûreyi Kureyş'in önde gelenleri arasında kim okur?" diye sorar. Bu soruya muhatap olanlar ağır davranırlar. Aralarından İbn Mes'ud (radıyallahü anh) ayağa kalkar ve: ”Ben ya Rasûlallah!" diye cevap verir. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu yerine oturtur. Sonra sorusunu tekrar sorar: ”Bu sûreyi onlara kim okuyabilir?" Yine topluluğun içinde Abdullah İbn Mes'ud'dan başkası ayağa kalkmaz. Aynı durum üçüncü kez de tekrarlanınca Rasûlüllah İbn Mes'ud'a izin verir. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İbn Mes'ud'a acımıştır. Çünkü İbn Mes'ud, zayıf ve cüssesi küçük birisidir. İbn Mes'ud müşriklerin ileri gelenlerinin yanına varıp da onları Kabe'nin etrafında birarada görünce sûreyi okumaya başlar. Ebû Cehil ayağa kalkarak İbn Mes'ud'a bir tokat atar. Bu tokat sabebiyle İbn Mes'ud'un kulağı kanar. İbn Mes'ud gözlerinden yaşlar aka aka oradan geri döner. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini görünce ona karşı kalbi merhamet duyar. Daha sonra Müslümanlar Bedir savaşını kazandıklarında İbn Mes'ud müşriklerin ölüleri arasında dolaşmaya başlar. Bir de ne görsün, Ebû Cehil yere yıkılmış böğürmektedir. İbn Mes'ud Ebû Cehil'in gücünün kuvvetinin yerinde olup kendisine tekrar eziyet edeceğinden korkar, mızrağını çıkarıp uzaktan Ebû Cehil'e fırlatır ve onu boğazından vurur. Her halde: ”Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz.)" (Kalem: 16) âyet-i kelimesiyle buna işaret ediliyor olsa gerektir. Sonra İbn Mes'ud, onun güçsüz kaldığını görünce zayıflığından dolayı Ebû Cehil'in göğsüne çıkamaz. Ancak bir yolunu bulup çare düşünerek göğsüne çıktığında Ebû Cehil şöyle der: ”Ey zavallı koyun çobanı! Çok sarp ve çetin bir yere çıktın." İbn Mes'ud da: ”İslâm yücedir, İslâmm üstüne çıkılamaz," der. Ebû Cehil: ”Arkadaşın olacak Muhammed'e söyle. Ölmek üzere olduğum şu anda benim nazarımda ondan daha fazla buğzettiğim ve kin duyduğum hiç kimse yoktur." Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Cehil'in bu sözlerini duyunca şöyle der: ”Benim Firavunum Mûsa'nın Firavunundan daha beter. Çünkü o iman ettim dedi. Bu ise isyanını daha da azıttı." Rasûlüllah sonra der ki: ”Ey İbn Mes'ud! Şu kılıcımı al, kafasını kopar." İbn Mes'ud, Ebû Cehil'in kafasını koparınca taşıyamaz. Kulağım yarar ve ip takar. Ardından kellesini Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a doğru sürükler. Rasûlüllah gülerek: ”Kulağa kulak, kelle de fazlası," buyurur. Herhalde hakîm olan Allahu teâlâ, çeşitli sebeplere bağlı olarak Ebû Cehil'in kafasını taşıyabilecek gücü İbn Mes'ud'a vermedi. Bu sebeplerden birincisi; Ebû Cehil bir köpekti, köpek ölüsü taşınmaz yerde sürüklenir. İkincisi, İbn Mes'ud kafayı sürükleyemeyince kulağını yardı, sonra ip taktı ve böylece, kulağa kulak biçiminde kısas hükmü yerine gelmiş oldu. Üçüncüsü, herhalde âyet-i kerimede yer alan: ”Onu perçeminden yakalarız" âyet-i kerimesindeki tehdit yerine gelsin diyedir ve böylece Ebû Cehil'in kellesi başının ön tarafından sürüklenmiş, âyetteki tehdit tahakkuk etmiştir. İbnü'ş-Şeyh der ki: ”Nâsıye, alnın ön kısmındaki saçın adıdır. Arapçada bazan 'nâsıye', perçeme değil de perçemin bittiği başın ön kısmına da denebilir. Burada Allahü teâlâ, perçem kelimesiyle, yüz ve başı kinaye yoluyla ifade buyurmuştur. Sürüklenme için özellikle perçemin veya başın ön kısmının ifade edilmesinin sebebi mel'un olan Ebû Cehil'in saçının perçemini taramaya çok dikkat etmesi ve özen göstermesinden dolayıdır." O yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız. Bu ikinci ”nâsıyc" kelimesi, birinci ”nâsıye" den bedeldir. Buradaki isnad, (yani perçemin yalancı ve günahkâr olması), mecazî bir isnaddır. Her iki vasıf da aslında perçemi bırakan o kişiye aittir. İfadenin bu şekilde sevkedilmesi, ona ”yalancı ve günahkârın perçeminden" ifadesinde olmayan bir zenginlik kazandırmaktadır. Bu kişide, sözündeki yalancılık, fiilindeki günah o dereceye varmıştır ki, yalan ve günah sanki onun perçeminde zuhur etmiştir. |
﴾ 15 ﴿