6

Şüphesiz insan, Rabbine karşı çok nankördür. Bu âyet, bundan önce birbirlerine atıf harfleriyle (bağlaçlarla) bağlı olan yeminlerin cevabıdır. Âyetteki ”insan" dan maksat, insanların bazı fertleridir. Yani insanlardan bazıları, Rablerinin nimetlerine karşı son derece nankördürler. Yemin harfinin başında bulunduğu ilk âyetteki ”el-âdiyât" kelimesinde ki ”el" harfi, cins içindir. Yani bu yemin, daha sonra anılan nitelikleri haiz, Allah yolunda koşan tüm atlara şamildir. Onlar bu değerli özellikleri taşıdıkları için kendileri ile yemin edilmeye lâyıktırlar. Kendileri ile yemin edilmeye, gazilerin atlarının seçilişinde, daha fazlası olmayan tam bir üstünlüğe işaret edilmiştir. Sanki şöyle denilmiştir: ”Gazilerin şöyle şöyle olan atalarına Yemin olsun ki, onlar nankörlükte aşırı gitmişlerdir."

Gazilerin atları, Allah'ın kendi adlarına yemin edeceği kadar şerefli olunca, bizzat gazilerin şerefi ve Allah katındaki üstünlükleri ne kadardır? Var sen takdir et. Nankör anlamına gelen ”Kenûd" kelimesinin, kölesini döven, tek başına yiyen, başkasına ikram etmeyen cimri, manalarında kullanıldığı da rivayet edilmiştir.

Denildiğine göre, Araplar arasında aynı asırda üç şahıs yaşamıştır. Bunlardan birisi cömertlik timsali Hatem-i Tâî, ikincisi cimrilik mümessili Ebû Habâib'ti. Bu adam, insanlar uyuyana kadar ekmek pişirmek için ateş yakmazdı. Onlar uyandığında, aydınlığından kimse yararlanmasın diye ateşi söndürürdü. Üçüncüsü de tamahkârlık timsali Eş'ab b. Cübeyr'dir. Bir çocuk okurken, Eş'ab yanında oturuyordu. Çocuk ”şüphesiz babam seni çağırıyor" anlamına gelen metni okudu. Eş'ab hemen kalkıp ayakkabılarını giydi. Çocuk: ”Ben dersimi okuyorum," dedi. Birisinin boynunu kaşıdığını görse, kendisine vermek için gömleğini çıkaracağını zannederdi. Bir evden yükselen bir duman gördüğü zaman, sahiplerinin yemek getireceğini sanırdı. Bir yerde zifafa konacak bir gelin görse kendi evine girsin diye kapısının önünü süpürürdü. Bizzat kendisi: ”Benden daha tamahkâr, sadece bir köpek gördüm. Sakız çiğnerken beni bir fersah izledi," demiştir.

Hasan-ı Basrî, ”el-kenûd" kelimesinin: ”Rabbim kınayan, nimetleri unutan, musibetleri anan" manalarında olduğunu söylemiştir. Ebû Ubeyde ise: ”Hiçbir şey bitirmeyen anlamında kullanılan; 'el-arzu'l-kenûde' terkibine bakarak, 'hayrı az' manasına geldiğini söyler."

6 ﴿