5

Sonunda Allah,

onları yenmiş yani içerisini kurt yemiş

ekin yaprağı gibi yaptı. (2) Allahü teâlâ  Ebrehe askerlerini tümüyle yok olma ve çekip gitmekte kurdun yediği ekine benzetti. ”Keasfin me'kûl" yukarıdaki manaya geldiği gibi, hayvanların yeyip pislik olarak çıkardığı, kuruyup parçalara ayrılan saman anlamına da gelir. Onların durumu buna benzetilmiştir. Ordunun mafsallarının parçalanması, tersin yani dışkının içindekilerin ayrılmasına benzetilmiştir. Bu benzetmede onların hâllerini çirkinleştirme ve güzel bir mübalâğa vardır. Şöyle ki: Allahü teâlâ  onları ekinin en basit şekli olan, fazla bir yararı olmayan saman şekline sokmakla kalmadı, gübre şekline soktu. Ama gübreyi, güzel edebi gözetmek için ve gübre kelimesini kullanmak istemeyerek kinaye yoluyla yenilen diye ifade etti. Nitekim Allahü teâlâ, yemenin tabiî sonucu olan büyük ve küçük abdest bozmayı da yemek kelimesi ile ifade edip şöyle buyurmuştur: ”...Her ikisi de yemek yerlerdi..." (Mâide: 75) Bu tür yerlerde zahirî manadan ayrılmak Kur'an'ın âdetidir.

2- Hafız İbn Kesîr tefsirinde (3/677) şöyle rivayet etmiştir: ”Ebrehe Kabe'yi yıkmak amacıyla Mekke'ye yaklaşınca ordusu, Mekkelilcrin deve ve başka hayvanlarının bulunduğu mer'asma

Ariflerden birisi şöyle demiştir: ”Kimin güvenci Allah'tan başka bir şeye ise, Allah onu en zayıf yaratığı ile helak eder. Görmüyor musunuz fil ashabını? Onlar Allah'ın yarattıklarının en irisi olan file dayanınca Allah onları, yaratıklarının en zayıfı olan kuşla helak etti."

Baskın yapıp, onları aldı. Merada Abdülmuttalip'in de iki yüz tane devesi vardı. Ebrehe komutanlarından birisini, Kureyş'in en saygın kişisini getirmesi için Mekke'ye gönderdi. Halk onu, Rasûlüllah'ın dedesi Abdülmuttalip b. Hişam'a gönderdi. Adam Abdülmuttalip'e gelip, melikleri Ebrehe'nin Mekkelilerle savaşmaya değil, Kabe'yi yıkmaya geldiğini söyledi. Abdülmuttalip: ”Vallahi biz de savaş istemiyoruz. Zaten buna gücümüz de yetmez. Bu, Allah'ın evidir. Dostu İbrahim'in evidir. Eğer korursa bu, O'nun evi ve haremidir. İsterse Ebrehe ile Kabe'nin arasından çekiliriz. Vallahi biz onu koruyabilecek durumda değiliz," dedi. Abdülmuttalip adama: ”Beraberce ona gidelim" dedi. Birlikte Ebrehe'ye gittiler. Ebrehe Abdülmuttalip'i görünce saygı gösterdi, iltifat etti. Koltuğundan inip, onunla birlikte yere olurdu. -Abdülmuttalip iri yan sağlam yapılı, güzel görünüşlü birisi idi.- Sonra tercümana: ”Sor bakalım ona istediği neymiş?" dedi. Abdülmuttalip: ”İstediğim Ebrehe'nin, develerimi geri vermesidir. Askerleri iki yüz devemi aldılar" dedi. Ebrehe: ”Gözümde değerin büyüktü ama bunları söyleyince düştün. Senin ve babalarının dini olan Kabe'yi yıkmaya geldim. Benimle onu konuşmuyorsun da, iki yüz deveni mi konuşuyorsun?" dedi. Abdülmuttalip: ”Ben develerin sahibiyim. Şüphesiz Kabe'nin, onu koruyacak ve seni geri çevirecek Rabbi var" dedi. Ebrehe: ”O, benden korunabilecek değil" dedi. Abdülmuttalip: ”Sen ve o karşı karşıyasınız" cevabını verdi. Ebrehe Abdülmuttalip'e develerini iade etti. Abdülmuttalip Kureyşlilerin yanına döndü. Ebrehe ordusundan korkutarak, Mekke'nin dışına çıkmalarını, dağ başlarına sığınmalarını emretti. Allahü teâlâ  Ebrehe'nin ordusu üzerine deniz tarafından kırlangıca benzeyen kuşlar gönderdi. Onları helak elti. Bu. Peygamberlerin peygamber olmadan önce gösterdikleri mucizevî şeylerdendir.

Allah'ın yardımı ile Fîl Sûresinin tefsiri tamamlandı.

5 ﴿