3

İnsanların ilâhına... Bu âyet belirtmektedir ki, Allahü teâlâ 'nın hakimiyeti, diğer hükümdarların en fazla yapabildikleri gibi sadece insanlar üzerinde üstünlük kurmak, yaşama tarzlarını düzenleyip yönetmek, muhafaza ve himaye esaslarını üstlenmekten ibaret değildir. O'nun hakimiyeti bundan da öte ilâhlığa dayalı, yok etme, var etme, öldürme ve diriltme gibi, onlar üzerinde her türlü tasarrufu, kâmil manada sağlayacak olan mabudluk yoluyladır. Bütün âlemlerin düzeni O'nun ilâhlığı, otoritesi ve Rabliğine tâbi olduğu halde özellikle, ”insanların Rabbi, hükümdarı ve ilâhı" denmesi şundan ötürüdür: Burada kendisinden sığınılan, insanlara düşmanlığıyla bilinen şeytanın şerridir. İnsanların Allah'ın kulluğu ve otoritesi altında bulunduğunu söylemek, onları şeytanın baskı ve tehlikesinden kurtarmanın bir bakıma işaretini vermektedir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: ”Kullarım üzerinde senin bir nüfuzun olamaz..." (Hicr: 42) Muzaf-ı ileyh (tamlayan) olan ”insanlar" sözünün tekrar edilmesi, izafet yoluyla durumun iyice açığa çıkarılması ve vurgulanması içindir. Çünkü şerefli sayılmayanlara önem verilmez, adı tekrarlanmaz, aksine ihmal edilip bir tarafa bırakılır. İnsanlar ise şerefli oldukları için tekrar edilmişlerdir. Şâir şöyle dedi:

Numân'ın adını bize tekrar tekrar an,

O, andıkça kokusu yayılan misktir her an.

Şayet insanlar, yaratılmışların en şereflisi olmasalardı, Allah kitabını onların adıyla bitirmezdi.

3 ﴿