4

O sinsi vesvesecinin şerrinden... ”Vesvâs," vesvese anlamında bir isimdir. Hissedilip sakmılamayan gizli bir fısıltıdır. Vesvese, vesvesecinin tekrarladığı ve kalbine attığı kimsenin yanında vurguladığı bir söz olduğu için, mana tekrarlandıkça vesvese sözü de tekrarlandı. ”Vesvâs"tm maksat, şeytandır. Çünkü o, sesini işitmeksizin kalbin anladığı gizli bir sözle yani fısıltıyla günaha çağırmaktadır. Bu da, Allah'ın rahmetinin genişliğini ileri sürerek veya ömrünün uzun olduğunu ve tevbe için çok zaman bulunduğunu hayal ettirerek olmaktadır. Şeytan, mübalâğa için yaptığı vesvese fiiliyle adlandirildi. Devamlı vesvese verdiği için sanki bizzat vesvesenin kendisi sayıldı. Cenab-ı Hak, vesvesesinin şerrinden demedi de vesvâs diye tanımlanan şeytanm şerrinden sığınmayı dile getirdi ki, sığınma, onun bütün serlerini kapsasın. O, şeytanı, sıfatlarının en kötüsü, en tesirlisi ve en bozguncusuyla tanımladı.

Şeytanın, insanoğlunu çağırdığı şeyler şu altı mertebede toplanmaktadır:

Birinci mertebe: Küfür, şirk, Allah ve Rasûlüne düşmanlık. Bu konuda insanoğluna galip gelirse içi serinler ve beraberindekilerle yorgunluğundan istirahat eder. Şeytanın insandan ilk istediği budur.

İkinci mertebe: Bid'attır ki, bu, iblise günahtan daha sevimli gelir. Çünkü günahtan tevbe edilir ve günah silinir. Bidat ise, sahibi onu doğru sanır ve tevbe etmez. Şeytan bundan âciz kalırsa üçüncü mertebeye geçer.

Üçüncü mertebe ise, bütün çeşitleriyle büyük günahlardır. Bundan da âciz kalırsa dördüncü mertebeye atlar.

Dördüncü mertebe; biriktiğinde sahibini mahveden küçük günahlardır. Küçük günahlar, küçücük odunlardan yakılan ateş gibidir. Şeytan bunda başarılı olmazsa beşinci mertebeye geçer.

Beşinci mertebe: Kendisinde sevap ve ceza bulunmayan mubah işlerle meşgul olmaktır. Ancak burada mubah işlerle uğraşmaktan ötürü sevabı kaçırma cezası vardır. Bunda da başarılı olamazsa sonraki mertebeye geçer.

Altıncı mertebe: Bu mertebe ise, daha sevaplı işleri bırakıp az sevaplı işlerle meşgul etmektir. Şeytan, hiç olmazsa insanı daha sevaplı olan amelin sevabından mahrum etmek istemektedir.

Ebû Amr el-Buhârî (radıyallahü anh) şöyle dedi: ” Vesvesenin aslı ve neticesi on şeyden meydana gelir. Birincisi hırstır. Ona tevekkül ve kanaatla karşılık ver. İkincisi emeldir. Onu da hemen öleceğini düşünerek kır. Üçüncüsü dünya nimetleriyle zevklenmedir. Ona da, nimetlerin kaybolacağını ve hesaplarının uzunluğunu düşünerek karşı koy. Dördüncüsü hasettir. Onu da Allah'ın adaletini göz önüne alarak yok et. Beşincisi sıkıntıdır. Ona da Allah'ın ihsanını düşünerek karşı koy. Altıncısı kibirdir. Onu tevazu ile kır. Yedincisi mü'minin değerini küçümsemedir. Onu da mü'minleri sayarak ve hürmet ederek izale et. Sekizincisi dünya sevgisidir. Onu ihlâsla yok et. Dokuzuncusu yükselme ve baş olma arzusudur. Onu zillet ve huşu ile defet. Onuncusu cimriliktir. Onu da cömertlikle yok et."

Hannâs: İnsan Rabbini andığı zaman sinip geri çekilmeyi huy edinen demektir.

Hikâye edildiğine göre velîlerden birisi Allahü teâlâ 'ya duâ ederek şeytanın nasıl gelip vesvese verdiğini görmek istedi. Bunun üzerine Allah ona billur şeklinde bir insan silueti gösterdi. İki omuzu arasında kuş yuvası gibi siyah bir boşluk vardı. Sinsi şeytan geldi. O domuz kılığında idi ve fil hortumu gibi uzun hortumu vardı. İnsan vücudunun her tarafını yoklamaya başladı ve iki omuzu arasına gelip hortumunu kalp tarafına sarkıttı, hemen ona vesvese vermeye koyuldu. Kul Allah'ı zikredince şeytan geriye çekildi, bundan dolayı ona, geriye çekilen manasına ”hannâs" dendi. Çünkü zikrin nuru kalpte gözükünce o gerisin geriye çekilir. Şeytanın cisimlere girmesi de mümkündür. Çünkü o, her ne kadar ateşten yaratılmış olsa da lâtif bir cisimdir. Yakıcı değildir. Zira ateş, hava ile karışınca insan gibi özel bir karışını ortaya çıkmaktadır.

4 ﴿