10

«Zahirlerinde îman gösterenlerin, iman ettik diyenlerin kalblerinde nifak ve şüphe vardır ki, küfürleri onları bürümüştür. Allah da onların marazını artırdı. Yalan söylemekte oldukları için de onlara elim bir azab vardır.»

Allahü teâlâ münafıkların kalbindeki nifak tohumunu sar'a illetine benzetmiş, bundan kurtulmadıkça sahibinin hastalığının artacağını ve neticede helak olacağını bildirmiştir.

Sar'a hastalığının insan sağlığını perişan etmesi gibi, kalbin marazı ve fitnesi de kalbi helak edeceğinden Yüce Allah dini tabibi göndermiş, kalbin ilâcım vermiş, tedavi yollarını göstermiş, şifa bulacaklarını müjdelemiştir. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) gibi şefkatli bir tabib onları davet ediyor, İslâm şerbetini içirip helak ve perişan olmaktan kurtarıyor, ebedî saadete ulaştırmaya çağırıyor. Oysa münafıklar bunu reddedip ilâcı terk ediyorlar ve tabibe kızıyorlar. Kurtuluş yerine helak olmayı tercih ediyorlar, tedavi yerine hastalığı artırıyorlar. Ebedi saadet yerine azabı tercih ediyorlar. Bundan dolayı Yüce Mevlâ onların kalblerinin hasta olduğunu ve hiç bir manevi ilâcın onlara fayda vermediğini, bundan dolayı onların hastalıklarını artırdığını beyan ediyor.

Ulema âyetinde iki ihtimal olduğunu söylemişlerdir: Birincisi, bu âyetin geçmişten haber vermesi, ikincisi ise, münafıklara beddua oluşudur.

Birinci mânaya göre, onların gönlündeki şüphe ve nifakları galebe çalmış, tevhid şerbetini gönül evinden ihlâs kadehine koyup içmeyi arzu etmemişlerdir ki, bunun ile şifa bulsunlar, ebedî hastalıklardan kurtulup, saadet-i uzmaya nail olsunlar. Hak teâlâ onların marazlarını artırdıkça artırdı. Yani onların şek ve nifaklarını artırdı. Kur'an âyet âyet, süre süre peygambere indikçe nifakları artıyor, kederlerinden helake yaklaşıyorlar. Mü’minlerin ise inen âyetler karşısında imanları artar, necat bulup Allah katında dereceleri yükselir, ebedî kurtuluşa ulaşırlar.

Bu âyet münafıklar hakkında beddua olursa, Allahü teâlâ bunları nifakları ve küfürleri sebebiyle rahmetinden uzaklaştırdı ki ebedi azaba lâyık olsunlar. Küfürlerinin cezasını görsünler.

Soru : «(......) âyetini bedduaya hamletmek reva mıdır? Bedduayı hasmından intikam almaktan âciz olan yapar. Böylece hasmına zarar vermiş olur. Halbuki Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Hiç bir surette intikamdan âciz değildir. Bu bedduanın hikmeti nedir?

Cevap: Bu, Allahü teâlâ tarafından kullarına bir ta'limdir. Münafıklara beddua etmeleri için mü’min kullarına bir tenbihtir. Mü’minler beddua yaptıkça onlar Allah'ın rahmetinden uzaklaşıp, azabına uğrayacaklardır. İnsanların en şerlisi olan münafıklar îman ehli ile alay ederler. Bunun içindir ki cehennemdeki yerleri kâfirlerinkinden daha aşağıdadır. Yüce Mevlâ onlara, esfel-i sâfilîni va'd etmiştir. Esfel-i safilin cehennemin en aşağı tabakası olup azabı çok şiddetlidir. Münafıklar mü’miniz diye inananları aldatırlar. Onlardan ayrıldıktan sonra imanlarını inkâr ederler. Allah'ı ve Resulünü kabul etmediler. Muhammed'in haber verdikleri yalandır, dediler. Risâleti inkâr ettiler.

Kâfirler küfürlerinden dolayı bir kat azap göreceklerdir. Münafıklar ise hem küfürlerinden, hem de mü’miniz diye yalan söylediklerinden dolayı iki kat azap göreceklerdir.

Gerçek mümin, münafıkların sıfatını taşımayan, İslâm'ın nuruyla nurlanan, kalbini îman nuruyla aydınlatan, münafıklar gibi kibirlenmeyen, inat edip nasihatten kaçmayan kimsedir. Nitekim Yüce Allah münafıklar hakkında Resulüne haber verip buyurdu:

10 ﴿