219

«Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için faideler vardır. Günahları ise faidelerinden daha büyüktür.»

Bu âyet-i celile Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaz ve Hazret-i Sa'd İbni Vakkas hakkında nazil olmuştur. İsimleri geçen sahabeler Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) 'e gelerek: «Yâ Resûlâllah, içki ve kumar hususunda bize ne dersin? Bunlardan içki, aklı, kumar da malı gideriyor. Bunun üzerine Allahü teâlâ yukarıdaki âyeti indirerek: «Yâ Muhammed, sana içki ve kumardan sorarlar. Bunları işlemek günahtır. Zira bunlar aranıza düşmanlık sokar, birbirinize kötü söz söylemenize sebep olur, sizi yalana teşvik eder, sizin küfrünüze sebep olur, ibadetlerinize mani olur. Fakat bunlarda bazı faydalar da vardır. Bunlardan kazanç temini gibi. Her ne kadar insanlar için bunlarda fayda varsa da, zararları faydalarından çoktur. Günahı çok, menfaati azdır.»

Bu âyet-i celile içki ve kumarın faydasını ve zararlarını bildirerek zararının faydasından çok olduğunu haber vermiştir.

Sahabeden bazıları, günahı olanı bırakalım, bize faydalı olanı alalım demişlerdir. Yüce Allah Nisa sûresinin 43. âyetini indirerek: -Ey îman edenler, siz, sarhoşken, ne söyleyeceğinizi bitinceye kadar namaza yaklaşmayın» buyurmuştur. Bu âyetin nüzulünden sonra sahabeden bir kısmı içkiyi bırakmıştır. Bir kısmı da içkiyi bırakmayarak namaz vakitleri içmezler, namaz vakitlerinin dışında içerlerdi. Yüce Allah hiç bir peygamberin ümmetine vermediği bütün nimetleri, Hazret-i Muhammed'in ümmetine ihsan etti. Allahü teâlâ Şeriat-ı Muhammediyeyi bir anda göndermedi, zaman zaman, alıştıra alıştıra gönderdi. Halbuki diğer peygamberlerin kitaplarını bir defada göndermiş, böylece dinî emirlerin bir kısmı onlara ağır gelmişti. Fakat Hazret-i Muhammed'in ümmetine ağır gelmesin diye dinin hükümlerini zaman zaman göndermiştir. İçki yasağını da bir defada koymamıştır. Zira İslâm'ı kabul edenlerden içkiye mübtelâ olanlar vardı, bir anda bunları içki alışkanlığından vazgeçirmek nefislerine ağır gelecekti. Allah içkiyi haram kılmadan önce içkinin zararlarını bildirdi, ondan sonra sarhoş iken namaza yaklaşılmamasını emretti ki, Müslümanlar bunun üzerinde düşünsünler, haram olduğunu anlasınlar. Bundan sonra Maide sûresinin 90. âyetini inzal ederek iman edenlere içki ve kumarın kesinlikle haram olduğunu bildirmiştir. Bunun açıklaması Maide süresinde gelecektir. Bu âyet-i celile içki ve kumarın bütün mü’minlere haram olduğunu bildirmiştir. Sadece içilmesini değil, ticaretinin yapılmasını da haram kılmıştır.

Kivayet edilmiştir ki, Âşâ isminde bir zat, Müslüman olmak için Medine'nin yolunu tutar. Yolda bir kaç müşrikle karşılaşır. Müşrikler nereye gittiğini sorarlar, Âşâ da Müslüman olmak için Medine'ye gittiğini söyler. Müşrikler, ona Müslüman olursan Muhammed, sana namaz kılmam emreder, derler. O da, kul olana Allah'a hizmet etmek vaciptir, cevabını verir. Müşrikler bu zatı İslâm'a girmekten alıkoymak için, yine devam ederler ve eğer Müslüman olursan, Muhammed, sana, malından fakirlere vermeni söyler, derler. Âşâ, fakirlere yardım insanlığın gereğidir der. Müşrikler devam ederler, şayet islâm'ı kabul edersen, Muhammed sana zina yapmamanı söyler. Müslüman olursan zina yapamazsın, derler, Âşâ, zina yapmak çirkin bir iştir, insanlığa yakışmaz, aklı olanın yapacağı bir iş değildir der. Bu defa müsrikfer, İslamı kabul ettiğin takdirde Muhammed içki içmeni yasaklar, sana içki içirmez derler. Bunu duyan Âşâ, içkiye sabredemem; bir yıl daha içerim ondan sonra gider islâm'ı kabul ederim der ve yoldan geri döner. Evine giderken devesinden düşer ölür.

Düşünebilenler bundan ibret almalıdır. Hayır işini geciktirmek hayır getirmez, daima şer getirir. Allah'ın yasakladığı şeylerden bir an önce vazgeçmek en büyük hayırdır. Onlarda ısrar etmekse en büyük tehlikedir. Zira insan ne zaman ve hangi şartlar altında öleceğini bilmemektedir. Onun için de tedbirli olması şarttır.

Cafer-i Tayyar (radıyallahü anh) şöyle demiştir: «Ben İslâm'dan önce bile içki içmedim, gördüm ki akü yok ediyor, içenleri perişan ediyor, insanı insan yapan akıldır, insanın kemâle ermesi için aklını koruması gerekir. Ancak akıl sahipleri kemâle ermiştir. Aklının kıymetini bilmeyenler en aşağı dereceye inmişlerdir. Allahü teâlâ akıl vermediklerine herhangi bir mükellefiyet yüklememiştir. Onlar için bir ceza da yoktur..» Böylece aklın ne kadar değerli bir nimet olduğu anlaşılmaktadır. Aklı zedeleyecek olan her şeyi Yüce Allah yasaklamıştır. Fakat insanlardan bazıları bu ilâhi hikmeti anlayamadıkları için kendilerine zulmederler de farkında olmazlar.

Kumar da içkiyle birlikte yasaklanmıştır. İslâm'dan önce birkaç arkadaş bir deve satın alarak aralarında kur'a çekerlermiş, kimin ismi en son çıkarsa devenin parasını o verirmiş. İsmi en son çıkan zarar ediyor, diğerleri onun sırtından geçiniyordu, islâm haksız yere başkasının sırtından geçinmeyi kesinlikle yasaklamıştır. İslâm buna asla müsaade edemezdi. Nitekim de etmemiştir. Kur'a ile ve diğer oyunlarla haksız yere birbirinin elindekini almayı islâm kumar kabul etmiş, büyük günah olduğunu bildirmiş, bunu yapanların elim bir azaba çarptırılacaklarını da haber vermiştir.

Imam-ı Mücahid ile İmam-ı Ata her ne suretle olursa ölsün haksız yere başkasının elindekini almak kumardır. Bu az olsun, çok olsun farketmez, demişlerdir.

Yüce Allah âyet-i celilenin devamında şöyle buyuruyor:

«Sana hangi şeyi nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: İhtiyacınızdan artanı verin. Allah size böylece âyetlerini açıklar. Olur ki dünya hususunda da, âhlret hususunda da iyice düşünürsünüz.»

Bu âyet-i celile Amr İbni Cemuha'nın Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)e sadaka hakkında soru sorması üzerine nazil olmuştur. Allahü teâlâ buyurdu ki: «Yâ Muhammed, senden sadaka hakkında sorarlar. Hangi şeyden sadaka verelim derler. Aile efradınızın ve sizin ihtiyacınızdan fazlasını infak edin.' Amr (radıyallahü anh) bu hükmü öğrendikten sonra kazandığından aile efradına yetecek kadarını alır, diğerini sadaka olarak verirdi. Tâ ki zekat âyeti gelene kadar böyle devam etti. Zekât âyeti gelince sadakanın vücubu nesh edilmiştir. Fakat sadaka vermek sevabtır, verene mükâfat vardır, vermeyene de bir günah yoktur. Yalnız zekât böyle değildir. İslâm'ın şartından biri de zekât vermektir. Gücü yettiği halde zekât vermeyenler, hem Allah'a âsi olurlar, hem de en büyük azaba uğrarlar. Zekât, zengin olan her Müslümana farzdır. Zekâtın farziyetini inkâr eden dinden çıkar. Yüce Allah, zekât müessesesiyle İslâm'da sosyal adaleti gerçekleştirmiştir. Zenginlerin fakirlere zekâtlarını vererek, onların da günün şartlarına göre yaşama düzeyine çıkarılması ve ihtiyaçlarının giderilmesi insanlığın gereğidir. Yüce Allah, zekâtı İslâm'ın şartlarından biri sayarak, zengine fakiri korumasını emretmiştir. Düşü' nülecek olursa bunda büyük hikmetler vardır. Zekât, zengin fakir ayrımını ortadan kaldırmakta, toplumun huzurunu sağlamaktadır. Aç insan her şeyi yapar, yokluk insana her şeyi yaptırır. O zaman zenginde de, fakirde de huzur kalmaz.

Allahü teâlâ, içki ve kuman yasaklamış, sadakayı bildirmiş, emirlerini ve yasaklarını size açıklamıştır. Siz, bu dünyada Allah'ın emirlerine sarılıp, yasaklarından kaçının. Bu dünya hayatı geçicidir, lezzetleri fanidir. Makam ve şöhretleri bir oyuncaktır, dünyanın hiç bir şeyi baki değildir. Âhiretin nimetleri, lezzetleri, makamları datmîdir, geçici değildir. Bu izzet ve şerefe ancak amel-i salih ile ulaşılır. Bu dünyada, Allah'ın emirlerini yerine getirmekle ebedi saadete ve mutluluğa ulaşılır. Geçici hayatı, ebedî hayata tercih etme. Dünyada Allah'a isyan edip, ahiretini yıkma, mutluluğu bırakıp zillete düşme. Hakkı bırakıp, batıla dalma.

219 ﴿