286

«Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı hayır kendi lehine, yaptığı (şer de) kendi zararınadır.»

Allahü teâlâ hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. Yapamayacağı bir şeyi teklif etmez. Ayakta durmaya takati olmayan birini, namazı ayakta durarak kılmaya zorlamaz, oturarak kılmasına müsaade eder. Suyun bulunmadığı yerlerde toprakla teyemmüm yapmayı emreder. Ramazanda hastalık veya başka bir sebepten dolayı oruç tutamayanları, o durumda oruç tutmaya zorlamaz. Ancak sıhhatlerine kavuştuktan sonra oruç tutmalarına izin verir. Kimseyi kalbinden geçirdiği ile hesaba çekmez. Ancak kalblerinden geçirdiklerini fiiliyata çıkarırlarsa o zaman lâyık oldukları cezayı verir. Hiçbir fert kalbinden geçirdiğinden mesul değildir.

Herkesin yaptığı hayır kendisi içindir. Yapmış olduğu kötülükler de yine kendisi içindir. Kimse kimsenin günahından sorumlu değildir. Herkes kazandığının karşılığını görecektir. Yüce Allah Ahirzaman Peygamberinin ümmetini kalbinden geçirdiği ile mes'ul tutmayınca, bu defa Cebrail Peygamberimize «dile Yüce Allah'dan neyi dilersen ki, sana versin» demiş. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), yukarıda geçen âyetin devamı olan:

yi Rabbinden istemiş, Rabbi de O'na vermiştir. ."

Manası: -Ey Rabbimiz, unuttuk, yâhud yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme.»

Bundan sonra Cebrail şöyle der: -Yâ Muhammed, Allahü teâlâ dileğini kabul etti. Ümmetinden hata ve yanılma kaldırıldı, yine Rabbinden dile neyi dilersen.»

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz, nefsini değil, ümmetini düşündüğü için Mevlâ'sından istekte bulunmuş ve Rabbine şöyle niyaz etmiştir:

«Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme.»

Onlar hatâlarından dolayı kendilerine helâl olan şeyleri haram kılmışlardır. Günah işledikleri zaman, tövbelerinin kabulü için intihar etmelerinin gerektiği, üstlerine bir necaset bulaştığı zaman oranın kesilip atılması, namaz ve gusül abdestinin sadece su ile alınması, teyemmümün kabul edilmemesi, bir günde elli vakit namazın onlara farz kılınması, namazın sadece mescidlerde eda edilmesi emredilmiştir. Ramazan boyunca hanımlarına yaklaşmak haram kılınmıştır. Yine Ramazanda yemeye içmeye akşamla yatsı arası müsaade edilmiştir. Bizde olduğu gibi imsak noktasına kadar müsaade edilmemiştir. Mallarının dörtte birini zekât olarak vermeleri emredilmiştir. Yüce Allah bütün bu güçlükleri Âhirzaman Peygamberinin ümmetinden kaldırmıştır. Onlara lütfederek, bunları hafifletmiş ve ancak tehammül edebileceklerini kendilerine yüklemiştir. Yapamayacakları şeylerden onları mesul tutmamıştır.

Âyet-i celilenin devamında

«Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceğini taşıtma. Bizi affet. Bağışla bizi. Sen, bizim Mevlâmızsın. Kâfirler güruhuna karşı yardım et bize.»

Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceğini ve tehammül edemeyeceğimizi, zorluğundan dolayı terk edeceğimizi yükleme. Zira biz onu terk eder, sana âsi olur ve azabına müstehak oluruz. Günahlarımızı affet. Bizi rahmetinle esirge ve bağışla. Günahlarımızdan ve isyanlarımızdan dolayı üzerimize taş yağdırıp bizi helak etme. Sen bizim velimiz ve koruyucumuzsun. Kâfirlere karşı bize yardım et. Kâfirleri helak eyle. Ehl-i İslâmı galip ve muzaffer eyle.

Allahü teâlâ, Resulünün yapmış olduğu duaya icabet ederek, kabul etmiştir. Bunun için Peygamberimiz; «Allahü teâlâ düşmanlarım üzerine bana yardım etmiştir. Ben bir aylık yoldan korkuyla yardım olundum, Allah Müslümanların korkusunu bir aylık mesafedeki düşmanların kalbine atmış ve onları korkuyla telâşa düşürmüştür» demiştir. Müslüman orduları bir aylık mesafeden savaşmak için düşmanın üzerine hareket ettikleri zaman Müslümanların geldiklerini ister bilsinler, ister bilmesinler, Allah onların kalbine Müslümanların korkusunu atar ve bu korku ile telâşa düşerler. Yüce Allah. Mi'racda bu duaları Resûlüllah’ın kalbine ilham edip, bildirdi.

Hazret-i Peygamber Mi'racdan döndükten sonra, Allahü teâlâ bu duaları kendi kelâmı olarak Peygamberine inzal etti ki, ümmeti de bu duaları öğrensin ve kıyamete değin kendi yaptığı duayı ümmeti de yapsın diye. Bu dualar Yüce Allah tarafından kabul olmuş dualardır. Her mü’min bu duaları hıfzeder ve bunlarla dua ederse Allah indinde makbuldür. Bunun hikmetleri ve faziletleri diğer dualardan çoktur.

Peygamberimiz şöyle demiştir;

«Hiç bir peygambere verilmeyen üç özellik bana verilmiştir.

1. Yeryüzünün her tarafı benim ümmetime mescid kılınmıştır. Temiz olan her yerde namaz kılınmasına müsaade edilmiştir.

2. Suyun bulunmadığı yerde toprakla teyemmümün yapılmasına izin verilmiştir.

3. Bana Bakara sûresinin son âyeti verilmiştir. Bu arş'ın altında bir hazinedir ki, benden önce ve sonra hiç kimseye verilmemiştir.»

Ebü Ümame (radıyallahü anh) Peygamberimizden şöyle nakletmişür: .

«Bakara sûresi ile Âl-i İmran sûresini mutlaka öğreniniz. Kıyamet günü bunlar sahibini bir bulut gibi gölgeleyecekler ve kıyametin şiddetinden koruyacaklardır» (Müslim)

Başka bir rivayete göre, "bu iki sûre kuş gibi olup sahiplerini örter ve onun affı için bir hüccet olurlar. Onları öğrenin, ezberleyin, okumaya devam edin. Onları okumak fazilettir, berekettir, okumamak hatadır, nedamettir. Bunların faziletini ve hikmetini bilenler okumaya devam ederler. Hikmetini bilmeyenler ise okumasını terk ederler.

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sûre hakkında şöyle demiştir: «Bakara sûresi üçyüz âyete ulaşmıştır. Allahü teâlâ her şeyi bunda toplamıştır. Bunu okuyan saadete ulaşır- (Buhâri ve Müslim).

Îman Mefkuresi:

Allahü teâlâ yukarda geçen 285. âyette Müslümanları ulu bulman şerefiyle şerefyâb ederek Resûlüllah ile birlikte zikrediyor. Bu ikramın ve şerefin ne demek olduğunu Müslümanlar çok iyi bilirler. İslam düşüncesinin temel kaidesi Allah'a îmandır. Hayata hükmeden nizamın temeli de Allah'a imandır. Allah'a îmanın mânası, ibadet ve Rububiyyet hususunda ilâh olarak Allah'ı tanımaktır. Rububiyyet ve ulühiyyet mevzuunda ortak hiç kimse yoktur.

Meleklere îman: Allah'ın meleklerine îman gayba îmanın bir başka şeklidir. Gayba iman duygusu insanı, hayvanlara mahsus olan hissiyatın hudutları dışına çıkarır. Bu hudutların dışında insana marifet kapılarını açar. İnsanın hisleri ile anlayamadığı, fakat varlıklarını fıtraten kabul ettiği hususları bilme arzusu insanı gayba îman etmeye zorlar. Bu bakımdan meleklere iman insanlara marifet kapılarının açılmasına sebep olur.

Kitaplara ve Peygamberlere îman: Allah'a îman Allah tarafından gönderilen her şeye imanı gerektirir. Kitaplara ve Peygamberlere îman insana güç kazandırır. Bunlara îmanı almayan insan gücünü yitirir. Yeryüzünde Allah'ın dinini yayan peygamberlerdir, onlar olmasa Allah'ın dinini kim yayabilir? Kitaplar ise Allah'ın hükümlerini, emir ve yasaklarını bildiren ilâhi kaynaklardır. Bunlara îman Allah'a imandır.

Hayır ve şerrin Allah'dan olduğuna ve âhiret gününe îman;

İnsanın mes'ûliyet duygusunu artırır. Maddî ve manevi çalışmaya teşvik eder. İnsanı Allah'a yaklaştırır. İnsanın hayvani arzularına gem vurur, insanın yaşantısını kontrol altına alır ve ibâdete yöneltir. İnsandaki merhamet duygusunu galeyana getirir ve ahlâkî olgunluğa yükseltir. Bunun için hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna, âhiret gününe iman şarttır.

286 ﴿