172

«Kendilerine yara isabet ettikten sonra yine Allah'ın ve Peygamberin davetine koşarlar. İçlerinden ihsan edenler ve sakınanlar için pek büyük mükafat vardır.»

Allah yolunda öldürülenler, günahlarının bağışlandığından ve Cennet nimetleriyle mükâfatlandınldıklarından büyük bir sevinç içindedirler. Yüce Allah, onlara fadl u keremiyle Cennette sonsuz nimetler ihsan etmiştir. O'nun nimetinin ölçüsü yoktur.

İmam-ı Mücahid (radıyallahü anh) şöyle demiştir: «Kılıçlar Cennetin anahtarlarıdır. Şehidler kılıçlarıyla Cennetin kapısını açacaklardır.» Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) Peygamberimizden şöyle rivayet etmiştir:

«Bir şehid, kendi soyundan yetmiş kişiye şefaat eder.»

Allah yolunda şehid olmanın ne kadar üstün bir derece olduğu yukarda geçen âyet ve hadisten anlaşılmaktadır (Nesei).

İmam Ebu’l-Leys (radıyallahü anh) bu hadisin mânasından Allahü teâlâ'nın şehidlere beş ikramda bulunduğunu çıkarmıştır. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), «Yüce Allah bana ve benden önceki peygamberlerin hiç birine bu ikramı yapmamıştır» demiştir (Buharİ).

Beş madde şudur:

1. Bütün peygamberlerin ruhunu Azrail almıştır. Benim ruhumu da o alacaktır. Şehitlerin ruhunu ise Yüce Allah kudretiyle kabzeder.

2. Bütün peygamberler öldükten sonra yıkanmışlardır. Ben de «ölünce» yıkanacağım. Fakat şehitler rahmet suyu ile yıkandıkları için dünya suyu ile yıkanmazlar. Buna ihtiyaçları yoktur.

3. Bütün peygamberler kefenlenmişlerdir, ben dahi öldükten sonra kefenleneceğim Yalnız şehitler için kefene ihtiyaç yoktur, onlar elbiseleriyle gömülürler.

4. Peygamberler öldükten sonra, ölü diye nitelendirilirler. Fakat şehitlere ölü denmez, onlar diridirler. Zira Kur'an-ı Kerim'de onlar diri olarak zikredilmiştir.

5. Kıyamet günü bütün enbiyaya şefaat yetkisi verilir, benim şefaatim de o zamandır. Fakat şehitlere şefaat yetkisi her zaman verilmiştir. Onların şefaati her zaman kabul olur.»

Allahü teâlâ mü’min kullarının ecrini asla zayi etmez. Allah'a ve Resulüne itaat edenlerin amellerini asla boşa çıkarmaz. Onların mükâfatlarını fazlasıyla verir.

Ebu Süfyan Medine'de ticaret yapan Ne'îm ibn Mes'ud adında birini kandırarak «bizim çokluğumuzdan Müslümanlara bahset. Onların gözünü korkut, bizim üzerimize gelip yolumuzu kesmesinler» demişti. O kişi de Medine'yi yaygaraya vererek, Ebu Süfyan’ın bir ordu hazırladı ve bu ordu ile sefere çıktığını söylemişti. Bunu duyan sahabe endişelenmiş ve Süfyan'ın üzerine gitmeyi hoş görmemişlerdi. Bu şayiayı duyan Peygamberimiz şöyle söylemiştir:

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, benimle kimse gelmese bile, ben onların üzerine gideceğim» (Buharı). Bunu duyan sahabe-i kiram galeyana gelir ve Peygamberle birlikte yetmiş kişi Süfyan’ın bulunduğu istikamete doğru yola çıkarlar. O havaliye vardıklarında büyük bir pazarla karşılaşırlar, fakat Mekkelilerden kimseyi göremezler. Mekkelilerden kimseyi göremeyince pazardan ihtiyaçlarını karşılarlar ve geri dönerler. Yüce Allah onlar için şöyle buyuruyor: «Kendilerine yara isabet ettikten sonra yine Allah'ın ve "Peygamberin davetine koşarlar. İçlerinden ihsan edenler ve sakınanlar için pek büyük mükâfat vardır.» Allah'ın ve Resûlü'nün davetine koşanlar, emirlerine sarılanlar için tükenmez mükafatlar vardır.

172 ﴿