43

«Ey iman edenler, sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de cünüpken -yolcu olmanız müstesna- gusül yapmadıkça namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, yahut herhangi biriniz ayak yolundan gelmişse veya kadınlara yaklaşmışsanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız pak bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah, çok affedici, çok bağışlayıcıdır.»

Bu Âyet-i celîlenin nüzul sebebi şudur: İslâm'ın ilk zamanlarında içki henüz yasaklanmamıştı. Abdurrahman İbni Avf (radıyallahü anh) bir ziyafet hazırlar. Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman. Hazret-i Ali ve Hazret-i Said'i davet eder. Henüz yasak emri olmadığı için davetlilere içki de ikram edilir. Yenilir - içilir, davetlilerden bazısı sarhoş olur, bu sırada akşam namazının vakti gelir. Hazret-i Ali (radıyallahü anh) akşam namazını kıldırmak için onlara imam olur. Namazda «KÂFİRÛN» sûresini, manâ bozulacak şekilde yanlış okur. O zaman bu âyet nazil olur ve şöyle buyurulur: «Ey iman edenler, sarhoşken, ne söylediğinizi bitinceye kadar, bir de cünüpken - yolcu olmanız müstesna - gusül yapmadıkça namaza yaklaşmayın.» Müslüman namazını, her şeyden arınmış olarak aklı başında, bedeni ve elbisesi maddi ve manevi pisliklerden temizlenmiş bir şekilde kılacaktır. Bunun için Yüce Mevlâ: «Ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın» buyurmuştur. Çünkü ibadetlerin en ulvîsi namazdır. Böyle bir ibadet elbette şuursuzca yapılmaz. Bir de cünüp olanların, yıkanmadan namaza yaklaşmamaları emrediliyor. Allah'ın huzuruna yönelen bir insanın maddeten temiz olduğu gibi, manen de temiz olması gerekir. Zira Allah'ın huzuruna pis olarak yönelinmez. Cünüp olanların namaz kılabilmeleri için yıkanmaları şarttır. Bu âyet-i kerîme ile su bulamayanların veya suyu buldukları halde yolculuktan dolayı, yahut herhangi bir hastalıktan ötürü yıkanamayanların teyemmüm yapmaları emredilmektedir. Bu durumdaki mü’minler su bulamadıkları veya mevcut suyu herhangi bir sebepten dolayı kullanamadıkları zaman teyemmüm yapmak suretiyle namazlarını kılarlar. Bu, İslâm'ın mensuplarına tanımış olduğu bir kolaylıktır. Çünkü İslâm'da zor' luk yoktur.

Hastaların teyemmüm etmesiyle ilgili hüküm ilk önce Abdurrahman hakkında nazil olmuştu. Bu zatın geçirdiği bir hastalıktan dolayı gövdesi yara içinde kalmış, yıkanacak durumda olmadığı için, kendisine cünüplük halinde teyemmüm ruhsatı verilmişti. Daha sonra ise bu ruhsat bütün mü’minlere şamil olmuştur.

İbn Abbas, Hazret-i Cabir ve diğer sahabelerden şöyle rivayet edilmiştir: «Sahabeden bir zat çiçek hastalığına yakalanır, bundan dolayı vücudu yara içinde kalır. Hastalığı devam ederken cünüp olur ve yakınları kendisini yıkarlar. Bu yıkanmadan mütevellit o zat ölür. Durum Peygamberimize haber verilir, Peygamberimiz: «Allah onu yıkayanları öldürsün, onlar o zatı öldürmüşlerdir. Neden ona teyemmüm yaptırmadılar' buyurur.» İbn Abbas, -Bu hüküm cüzzamlılarla, başında yara olanlar hakkında nazil olmuştur» demiştir.

Allahü teâlâ, ayak yolundan gelenlere ve hanımlanyla temas edenlere su bulamadıkları takdirde teyemmüm etmelerini emretmiştir. Bazı tefsirciler, âyette geçen «temas' kelimesini şöyle açıklamışlardır: «Abdestli bir insanın hanımına eliyle dokunması halinde abdesti bozulur, dolayısıyla tekrar abdest alması gerekir.» Yani onlar teması elleme olarak açıklamışlar, kadına dokunan bir insanın abdesti bozulur demişlerdir. Nitekim İmam-ı Şafiî'nin görüsü budur. Şafiî mezhebine göre abdestli olan bir insan herhangi bir kadına dokunduğu takdirde abdesti bozulur. Hanefî imamlarına göre ise kadına dokunmakla abdest bozulmaz. Çünkü onlar «teması» kinaye olarak cima anlamında kullanmışlardır. İbn Abbas’ın görüsü de budur.

Cünüp olduğunuz veya abdest almak istediğiniz zaman su bulamazsanız temiz bir toprakla teyemmüm yapınız. Teyemmüm, su bulunmadığı vakit bulunduğu halde kullanılmasına imkân olmadığı zaman temiz olan toprak cinsinden bir şey ile abdestsizliği gidermek maksadıyla yapılan bir ameliyedir. Teyemmüm, ya abdestsizliği gidermek, ya namaz kılmak veya abdestsiz sahih olmayan bir ibadeti yapmak niyetiyle yapılır. Teyemmümü meşru küan özür, suyun bulunmaması veya suyu kullanacak kudretin olmamasıdır. Teyemmüm temiz olan toprakla yapılacağı gibi, tuğla, kum, taş, kireç, alçı, mermer, yakut, kiremit ve zümrüt gibi şeylerle de yapılır. Hicretin beşinci yılında meşru kılınan teyemmümün farzı ikidir.

Teyemmümün yapılışı: «Teyemmüm yapması gereken biri, önce iki elini bir defa toprağa vurur ve yüzünü iki eliyle mesh eder. Sonra yine iki elini toprağa vurur ve parmak ucundan başlayarak dirseğine kadar önce sağ kolunu, sonra sol kolunu mesh eder. Teyemmümde baş ve ayaklar mesh edilmezler.

Allahü teâlâ, affedicidir, fazlıyla toprağı su yerine caiz görmüştür. Gafurdur, kullarının kusurlarını bağışlar.

43 ﴿