48

«Allah kendisine ortak koşmayı bağışlamaz. Bundan gayrisini dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse şüphesiz pek büyük bir günahla iftira etmiş olur.»

Bu âyet-i celile Hazret-i Hamza'yı öldüren Vahşi hakkında nazil olmuştur. Vahşî'nin efendisi, Hazret-i Hamza'yı öldürmesi şartıyla kendisini âzâd edeceğine söz vermişti. Bunun üzerine Vahşi Uhud Muharebesi'nde Hazret-i Hamza'yı şehid eder. (Bununla ilgili açıklama Al-i imran sûresinde geçti.) Fakat efendisi sözünden döner, Vahşî'yi âzâd etmez. Vahşî arkadaşlarıyla birlikte Mekke'ye döner ve Hazret-i Hamza'yı öldürdüğüne pişman olur. Bunun ızdırabıyle yanan Vahşî, islâm'ın nuruyla nurlanmak ve Resûlüllah'ın affına mazhar olmak ister. Fakat Nûr" sûresinin 68. âyetini düşünür. Yüce Allah bu âyette şöyle buyuruyor: «Onlar ki Allah'ın yanında başka bir tanrıya tapıp yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler,- Oysa Vahşi bunların üçünü de yapmıştı. Dolayısiyla günahlarının bağışlanmayacağından korkuyordu, Bunun için Peygamberimize İslâm'a giremeyeceğini bildirmişti. Peygamberimiz, Vahşî'nin endişesini anlamış ve ona Meryem sûresinin 60. âyetini yazıp göndermişti. Orada şöyle buyuruluyordu: «Ancak tevbe edip, iman ederek salih amel işleyenler müstesnadır. Onlar hiç bir haksızlığa uğratılmadan cennete girerler.» Vahşî arkadaşlarıyla birlikte bu âyeti okuyunca -Bunda da amel-i salih işleme şartı vardır. Biz belki amel-i salih isteyemeyiz» diyerek, durumunu Peygamberimize bildirir. Bunun üzerine yukarda geçen âyet nazil olur ve şöyle buyurulur: «Allah, kendisine ortak koşmayı bağışlamaz. Bundan gayrisini dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse şüphesiz pek büyük bir günahla iftira etmiş olur.» Peygamberimiz bu âyeti de yazar, Vahşi'ye gönderir. Vahşî bunu da okur ve Peygamberimize ızdırabını şöyle bildirir: «Biz, Allahü teâlâ'nın dilediği kullardan mıyız, yoksa dilemediği kullardan mıyız onu bilemeyiz.» Vahşî'nin bütün ızdırabı Hazret-i Hamza'yı öldürmesinden kaynaklanmaktadır. O, «İslâm'a girersem acaba Allahü teâlâ beni affeder mi- diye düşünür. Bu kez Allahü teâlâ Zümer sûresinin 53. âyetini inzal ederek şöyle buyurur: «Ey kendilerinin aleyhinde haddi aşanlar, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları yarlığar. Şüphesiz ki O, çok yarlığayıcıdır, çok merhamet edicidir.» Peygamberimiz bu âyeti de yazıp Vahşi'ye gönderir. Âyeti okuyan Vahşi, İslâm'ın hoşgörüsü karşısında dona kalır. İman edenlerin bütün günahlarını Yüce Allah'ın affedeceğini öğrenen Vahşî ve arkadaşları hemen İslâm'ı kabul ederler, yaptıklarına pişman olurlar ve tevbe-i istiğfarda bulunarak İslâm ordusuna katılırlar. Böylece küfür bataklığından kurtulurlar, hidayet deryasına dalarlar.

İbn Ömer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: «Bu âyet gelene kadar biz, büyük günah işleyenlerden biri ölünce, onun için cehennemlik derdik. Bu âyet geldikten sonra o şekilde söylemekten vazgeçtik. Çünkü bu âyet büyük günah işleyenler ebedi cehennemdedir diyenlerin sözlerini reddetmektedir.» Zira Yüce Allah Hûd sûresinin 114. âyetinde İyilikler kötülükleri giderir» buyurmuştur. Bu âyet, şirkten başka bütün günahları Allahü teâlâ'nın bağışlayacağını göstermektedir.

Yukarda geçen âyetlerde de işaret edildiği gibi, Yüce Allah ancak şirki bağışlamaz. Şirkten başka bütün günahları bağışlar. Mü’min ne kadar günahkâr olursa olsun, Allah'ın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Onun görevi Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak ve Mevlâ'sından affını istemektir. Ancak mü’min, "Allah beni nasıl olsa affedecek" diye sırt üstü yatamaz.

48 ﴿