77

«Kendilerine: "Elinizi savaştan çekin, namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin" denilmiş olanlara bakmaz mısın? Şimdi onların üzerine savaş farz kılınınca, içlerinden bir grup, Allah'tan korkar gibi, hatta daha şiddetli bir korku ile insanlardan korkuyorlar. Bunlar: "Ey Rabbimiz, üzerimize şu savaşı niye farz kıldın? Ne olurdu bizi yakın bir geleceğe kadar geri bırakaydın" demektedirler. Onlara şöyle söyle: "Dünyanın zevki pek azdır. Âhiret ise sakınanlar için elbet daha hayırlıdır. Sîz kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaksınız".»

Bu âyet-i celilenin nüzul sebebi şudur: Peygamberimizin sahabelerinden bazılarına Mekke'de kâfirler tarafından çok işkence yapılmıştı. İşkenceye maruz kalan sahabeler, Peygamberimize gelerek gördükleri yerde kâfirleri öldürmek için müsaade istemişlerdi. Peygamberimiz ise onların kâfirleri öldürmesine müsaade etmemiş ve «Sabredin, onları öldürmeyin. Size emredileni yapın, daha bana bile bunlarla savaş müsaadesi verilmedi» demişti. Bundan sonra Peygamberimize Mekke'den Medine'ye hicret emri verilmişti. Peygamberimiz Medine'ye yerleştikten sonra kafirlerle savaş izni verilmiştir. Allah tarafından Peygambere savaş izni verilince, mü’minlerden bazıları bundan hoşlanmamışlardı. Onlar Allah'ın hükümlerine karşı geldikleri için değil, insanî yaratılışın gereği olarak savaştan hoşlanmadıklarından dolayı bunu hoş görmemişlerdi. Zira sıcak döşeğinde yatarak istirahat etmek varken, gece-gündüz demeden düşmanla savaşmak, kılıcın gölgesi altına girmek, canını tehlikeye atmak elbette insanın hoşuna gitmez. Mü’minlerin bir kısmı işte bundan dolayı savaşı hoş görmemişlerdi. Yüce Allah yukardaki âyeti inzal ederek buyurdu ki; «Ya Muhammed, kendilerine; "Elinizi savaştan çekin, namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin" denilmiş olanlara bakmaz mısın?»

Mekke'de kâfirlerle savaşmak için Peygamberimizden izin isteyenler kıtal ayeti gelince, bundan hoşlanmamışlar ve Allah'tan korktuklarından daha fazla düşmanla savaşmaktan korkmuşlardı.

Halbuki onlar Mekke'de iken düşmanla savaşmak arzusunda idiler. Peygamberimiz «Savaşı bırakın, namazlarınızı dosdoğru kılın, zekâtlarınızı verin ve size emredileni yapın» dediği zaman, onlar düşmanla savaşmayı daha uygun görmüşlerdi. Ne zaman ki, kıtalle ilgili âyet geldi ve savaşa müsaade edildi, işte o zaman şöyle demişlerdi: “Ey Rabbimiz, üzerimize şu savaşı niye farz kıldın? Ne olurdu bizi yakın bir geleceğe kadar geri bırakaydın, yani ölümümüze kadar bırakaydın, biz evimizde öleydik de, düşmanla savaşmak bizden affolaydı.» Bu şekilde konuşmalarından anlaşılıyor ki savaşmak onlara ağır geliyordu. Allahü teâlâ onlar için şöyle buyuruyor; «Habibim onlara şöyle söyle: Dünyanın zevki pek azdır. Ahiret ise sakınanlar için elbet daha hayırlıdır. Siz kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaksınız!» Ya Muhammed, onlara dünyanın fani, zevkinin pek az olduğunu söyle, Ahiret nimetlerinin ise, şirkten, küfürden sakınanlar, Allah'a karşı masiyet işlemekten korkanlar için ebedi ve çok daha hayırlı olduğunu bildir. Zira orada hiç kimseye kıl kadar haksızlık yapılmayacaktır ve kimsenin yapmış olduğu amellerinden hiç bir şey de zayi olmayacaktır. Bu dünya hayatı fanidir, ahiret hayatı ise ebedidir. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

«Bana göre dünya, kuşluk vakti gelip ağacın gölgesinde kaylûle uykusunu uyuduktan sonra kalkıp gölgeden giden adamın durumu gibidir, insan oğlunun dünya nimetlerinden istifade etmesi de aynı şekildedir.» Nasıl ki o adam ağacın gölgesinde bir müddet istirahat ettikten sonra kalkıp gitti, insanlar da tıpkı onun gibi dünya nimetlerinden bir müddet istifade ettikten sonra ayrılıp gideceklerdir. Zira dünya hayatı çabuk geçer, kimseye baki kalmaz. Aklı olanlar bundan ibret alarak dünya için âhireti terk etmemelidirler. Dünya nimetleri geçici, ahiret nimetleri ise daimidir. Geçici nimetler için ebedi nimetleri terk etmek akü işi değildir.

77 ﴿