|
105 «Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Kendiniz doğru yolu bulunca sapanlar size zarar vermez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, neler yaptığınızı size haber verecektir.» Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Şayet kendiniz doğru yolda olursanız, sapıklığa düşenler asla size zarar veremezler. Siz haktan ayrılıp onlara uymadıkça, onlar sizi sapıtamazlar. Eğer onlara uyarsanız kendileri haktan uzaklaştıkları gibi, sizi de uzaklaştırırlar. Mü’minler hak yoldan ayrılmadıkça başkaları onları hak yoldan sapıtamazlar. Bu âyetin mânâsı Ebû Bekir-i Sıddık Hazretlerine sorulur. O da şöyle cevap verir: «İnsanların dünyaya dalıp, nefislerinin arzularına uyarak âhireti unuttuklarını ve herkesin fikri kendisine hoş gelip, fikrini beğendiğini ve istişarenin ortadan kalktığını gördüğünüz zaman, kendi nefsinizi ve malınızı ıslâh edin. Başkalarıyla meşgul olmaya kalkmayın.» Ebû Sa'lebe Hûşenî'den bu âyetin mânâsını sormuşlar, o da, ben bu âyeti Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sordum, buyurdu ki: «Yâ Ebâ Sa'lebe, insanların nefislerine uyup kendi fikirlerini hoş gördükleri, dünyaya tamah ettikleri, dünyayı sevdikleri ve istişareyi terk ettikleri zamana kadar iyilikle emredin, kötülükten nehyedin. O zaman gelince kendi nefsinizle meşgul olun ve onu ıslâh edin. Artık size düşen kendi nefsinizi ıslâh etmektir. Zira sizden sonra gelen günler sabır günleridir. O günlerde sizin yolunuzu tutup, sizin gibi amel edenlere, sizin elli kişinizin ecri kadar ecir yazılır» demiştir. Hak yoldan ayrılmayarak Allah'ın ve Resulünün emirlerine itaat edenlere, elli sahabeye verilen mükâfat kadar mükâfat verileceğini Peygamberimiz bildirmektedir. Her şeyin fesada uğradığı bir devirde Allah'ın ve Resulünün emirlerine itaat etmek, Allah katında mükâfatların en büyüğüne ulaşmak demektir. Rivayete göre Ebû Bekir (radıyallahü anh) hutbede bu âyeti okuyarak şöyle demiştir: «Ey insanlar, siz bu âyeti okursunuz, fakat te'vilini hakkıyla yapamazsınız. Bir çok kimse İslâm'a girip, onun lezzetini tatmışlardır. Kendileri İslâmın lezzetini tattıkları gibi, müşrik olan akrabalarının da İslâm'a girip, onun lezzetini tatmasını arzu ederler. Bu âyet, kendi nefsinizle meşgul olmanızı ve onu ıslâh etmenizi emrediyor, Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim, ki, siz ya emr-i bi’l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker yaparsınız veya hepiniz Allah'ın azabına uğrarsınız. Siz emr-i bi’l-ma'ruf yapmadıkça Allah'ın azabından kurtulamazsınız. Çünkü Allahü teâlâ «Siz hidayet üzere olduğunuz müddetçe dalâlete düşenlerin dalâleti size asla zarar vermez» buyurmuştur. Sizin hidayet üzere olmanızdan maksat «Emr-i bi’l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker» yapmanızdır. Siz onu terk ederseniz hidayet üzere olamazsınız. Siz emr-i bi’l-ma'rûfu terk ettiğiniz zaman Allah'ın azabı hepinizi kuşatır ve hepinizin üzerine olur. Siz en az bir defa onlara emr-i bi’l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker yapın. Eğer onlar yine Allah'ın emirlerine itaat etmezler, şirk ve küfürlerine devam ederlerse, onlardan yüz çevirin ve kendi nefsinizi ıslâh edin. O zaman onların sapıklığı ve dalâleti size zarar vermez. Onları yaptıklarından dolayı düşman kabul edip dostluk kurmaz ve yardımcı olmazsanız herhangi bir zarara uğramazsınız. Şayet siz onların yaptıklarına göz yumar, onlarla dostluk kurar ve yaptıklarına yardımcı olursanız, onların sapıklığa ve dalâlete düşmeleri sizi de helak eder ve Allah'ın azabı hepinizin üzerine olur.» Bu hüküm bütün Müslümanlar için geçerlidir. Müslümanlar bulundukları beldelerde iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamakla mükelleftirler. Bunu yapmadıkça hidâyet üzere olamazlar ve dalâlete düşüp ma'siyet işleyenlerin uğrayacakları azaba da uğrarlar. Eğer Müslümanların bulundukları yerlerde iyiliği emretmeye güçleri yetmiyorsa, dalâlete ve sapıklığa düşenlerle bütün ilişkilerini kesmeleri gerekir. Ey insanlar, hepinizin dönüp varacağı yer Allahü teâlâ'nın huzurudur. Hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız. O, bu dünyada yaptıklarınızı bir bir size haber verecektir. Bu dünyada yaptıklarınızın karşılığını orada göreceksiniz. Hiçbir ameliniz karşılıksız kalmayacaktır. |
﴾ 105 ﴿