76

«Allah onlara bol nimetinden verince, cimrilik ettiler, yüz çevirdiler. Onlar zaten dönektirler.»

Bu ayet-i celîle Salebe hakkında nazil olmuştur. Salebe, Ensâr'dandı ve çok fakir biri idi. Peygamber'in müdavim cemaatı idi. Mescidden ayrılmazdı. Bir gün Peygamberimize gelerek «Ey Allah'ın Resulü, benim için Allah'a dua et de, bana bol rızık versin» der. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Salebe'nin bu sözünden hoşlanmaz 'Yâ Salebe, şükrünü ödeyeceğin az mal, şükrünü ödeyemeyeceğin çok maldan daha hayırlıdır' buyurur. Salebe bundan bir şey anlamaz tekrar «Ey Allah'ın Resulü, Allah'a dua et de bana bol rızık versin» der. Bu defa Yüce Peygamber «Ey Salebe, Allah'ın Resulü ile olmaktan hoglanmaz mısm? Eğer dileseydim, Allahü teâlâ benim için bir dağı altın, bir dağı da gümüş yapar akıtırdı. Fakat ben istemedim, buyurur. Aslında Salebe için Resûlüllah'ın sözleri büyük bir öğüt ve kurtuluştu. Fakat Salebe'nin gözünü mal hırsı bürümüştü, bütün arzusu mal biriktirip, zengin olmaktı. Biriktireceği mal kendisi için hayırlı olur mu, olmaz mı orasını hiç düşünmüyor ve haline şükretmiyordu. Haline şükredip, Mevlâ'dan hayırlısını istemiyordu. Sadece zengin olmak istiyordu. Halbuki Peygamber tarafından iki defa ikaz edilmişti. Buna rağmen yine ısrar ediyor ve şöyle diyordu: «Ey Allah'ın Resulü, benim için Allah'a duâ et, eğer Allah bana mal verirse vallahi o malın zekâtını hakkıyla vereceğim, kimsenin hakkını bırakmayacağım.' Salebe ısrarından vazgeçmeyince, Peygamberimiz ellerini kaldırıp «Ey Rabbim, Salebe'ye bol rızık ihsan et» diye duâ eder. Bundan sonra Salebe bir koyun alır, o koyun çoğaldıkça çoğalır, Medine'nin otlaklarına sığmaz, dar gelir. Salebe koyunlanyla Medine'nin dışına çıkmak zorunda kalır. Medine'nin dışına çıkınca cemaata zorlukla yetişmeye başlar, Peygamber meclisinden de uzaklaşır. Koyunların sayısı arttıkça şehirden biraz: daha uzaklaşma ihtiyacını hisseder ve bu defa cemaate hiç gelemez, öyle bir an gelir ki, Salebe cuma namazını da terk eder, artık namaza gelemez olur. Fakat arzusuna kavuşmuş, malı çoğalmıştı.

Günler, haftalar, aylar geçiyor Peygamber meclisine uğramıyor, sürüleriyle meşgul oluyordu. Gelip-geçenlerden Peygamber'i soruyordu. Bu sırada zekât âyeti gelmiş, Peygamberimiz biri Ensar'dan, biri de Beni Selim kabilesinden iki kişiyi zekât memuru tayin etmişti. Bu iki zat, Peygamber'in emriyle zenginlerden zekât topluyorlardı, sıra Salebe'ye gelmişti. Salebe, onları oyalamak için «Gidin herkesten toplayın, en son bana gelin» der. O iki zat da öyle yaparlar, herkesten toplarlar, en son ona gelirler. Salebe «Zekât memuru olduğunuza dair beratınızı göreyim» der. Onlar beratlarını gösterirler, inanmaz ve şöyle der: «Bu zekât toplamak için değil, kafirlerden cizye almak içindir, halbuki ben Müslümanım, Müslüman cizye vermez.» Böylece Allah'ın ve Peygamberinin emri olan zekâtı vermez, onların emrine karşı gelir. Zekât memurları, Salebe'nin bu hareketi karşısında söyleyecek bir şey bulamazlar, dönüp Peygamber'in yanına gelirler, o anda yukardaki âyet-i celile nazil olur ve şöyle buyurulur: «Aralarında "Allah bize bol nimetinden verecek olursa, yemin olsun ki, sadaka vereceğiz ve iyilerden olacağız" diye Allah'a ahdetmiş olanlar vardır. Allah onlara bol nimetinden verince, cimrilik ettiler, yüz çevirdiler. Onlar zaten dönektirler.»

Salebe, hakkında âyet geldiğini öğrenince zekâtını vermek için Peygamberimize gelir, Peygamberimiz zekâtını kabul etmez. Peygamberimizin vefatından sonra Ebû Bekir'in halifeliği zamanında ona gelir, o da kabul etmez. Hazret-i Ömer'in halifeliği zamanında ona gelir, o da kabul etmez. Çok geçmez Salebe'nin koyunları elinden gider, hepsi yok olur, o debdebeli hayat biter, Ömer zamanında Medine'de fakr u zaruret içinde ölür. Zekâtı verilmeyen mal bir gün mutlaka yok olacaktır. Çünkü zekât Allah'ın emridir, Allah'ın emrine itaat edenler mükafatlarını, isyan edenlerse cezalarını mutlaka göreceklerdir.

76 ﴿