9 «Yoksa sen, mağara ve kitabe ehlini şaşılacak âyetlerimizden mi sandın?» Allahü teâlâ sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Ey Rasülüm Muhammed, yoksa sen, mağara ve kitabe ehlini şaşılacak âyetlerimizden mi sandın? Halbuki göklerde, yerde, ayda, güneşte, yıldızlarda, dağîarda, denizlerde, bunlardan daha çok şaşılacak âyetlerimiz vardır. Her birinde nice hikmetler ve esrarlar vardır.» Hâlik-ı Mutlak’ın yaratmış olduğu her şeyde birçok hikmetler ve sırlar vardır. Fakat insanoğlu onlardaki hikmetleri ve esrarı anlayamaz. Kehf: Dağda bulunan geniş bir mağaradır. Eshab-ı Kehf mağara ehli, mağaraya sığınanlardır. Rakım: Kitap, yazmak veya Eshab-ı Kehf'in adının yazılı olduğu levha. Eshab-ı Kehf'in hikâyesi şöyledir: Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'dan sonra Tarsus ve havalisinde Dekyanus adında bir kral yaşamıştı. Dekyanus insanları putlara tapmaya zorluyordu. Tapmayan mü’minleri ise katlediyordu. Eshab-ı Kehf adını alan gençler de kralın bölgesinde yaşıyor, Allah'a iman ettiklerini alenen söylüyorlardı. Bu gençlerin durumu çok cebbar olan krala haber verilir, kral bunları huzuruna çağırır. Gençler kralın huzuruna çıkarlar, mü’min olduklarını ve Allah'tan başkasına asla tapmayacaklarını açıkça söylerler. Kral, onlara çok kızar, dinlerinden dönmeleri için kendilerine bir gün mühlet verir, dönmedikleri takdirde öldüreceğini söyler. Kralın yanından ayrılan o imanlı gençler, gece şehri terk ederler ve yolda giderken bir çobana rastlarlar. Çobanın bir köpeği vardır, köpek de bunlara takılır, kendilerinden ayrılmaz. O gece sabaha kadar giderler, sabahleyin dağda büyükçe bir mağaraya girerler, köpek de kendilerini beklemek üzere mağaranın kapısının önüne yatar. Sabah olunca Dekyanus muhafızlarıyla onları takip eder, mağaraya kadar gelirler. Kral onların mağarada olduğunu görür, muhafızlarından oradan çıkarılmalarını ister. Muhafızlardan hiçbiri korkudan mağaraya girip onları çıkarmaya cesaret edemez. Kral da korkar, bunun üzerine mağaranın ağzının kapatılmasını ister, muhafızları da korku içinde iğreti bir şekilde mağaranın ağzını yaparlar. O gençler de orada uykuya dalarlar, tam üç yüz dokuz sene uyuya kalırlar. Sonra Yüce Allah onları tekrar uyandırır. Bundan sonraki husus gelecek âyetlerde genişçe izah edilecektir. İbn Abbas (radıyallahü anh) 'in rivayetine göre, Kureyşli'ler Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Peygamber olduğunu öğrenmek için aralarından beş kişi seçip Medine Yahudilerine gönderirler. O beş kişi Medine'ye gelir, Yahudilerin ileri gelenleri ve bilginleri ile görüşürler, Hazret-i Muhammed'in durumunu arz ederler. Yahudi bilginleri de onlara şöyle der: Biz sizin bahsettiğiniz zatın vasıflarını ve özelliklerini Tevrat'ta gördük, bu zaman onun tam gelme vaktidir. Onun gerçek peygamber olduğunu anlamanız için şu üç soruyu kendisine sorun. (Eshab-ı Kehf, Zülkarneyn ve Ruh). Şayet bunların ikisine cevap verir, ruha cevap vermezse bilin ki, gerçek peygamberdir, hemen kendisine tâbi olun. Eğer ruh hakkında da size bilgi verirse o zaman anlayın ki, o yalancıdır, kendisinden uzaklasın. Biz bu üç soruyu Müseyleme'ye sorduk hiçbirine cevap alamadık.» Kureyş'den gelen heyet Yahudi bilginlerinden bu malûmatı aldıktan sonra geri dönerler ve reislerine durumu bildirirler. Bunun üzerine Ebû Cehil'in başkanlığında toplanıp Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelirler ve bu üç soruyu sorarlar. Peygamberimiz hemen cevap vermez, yarın cevap vereceğim der. Onlar da huzurdan ayrılıp giderler, fakat ertesi gün cevap beklerler. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Kureyş'lilere bir gün sonra cevap veremez, aradan tam on beş gün geçer. Bu esnada da Cebrail kendisine gelmez, Allah Resulü sıkılır, üzülür. Kureyş'liler dedi-kodu yapmaya başlarlar ve «Muhammed, bize hemen bir gün sonra cevap verecekti, nerde kaldı? İlâhı onu terk etti ve kendisine darıldı. Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen hâlâ bize bir cevap vermedi» derler. Onların bu şekilde söylenmeleri Peygamberimizi çok üzer, canı sıkılır. O anda Cebrail kendisine gelir ve Vedduhâ sûresinin ilk âyetlerini okur (Yemin olsun kuşluk vaktine, sükûna vardığı geceye ki, Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da). Allah Resulü, Cebrail'i görünce sevinir ve «Ya Cebrail, bu kavmin bana sorduklarını biliyorsun, buna rağmen geciktin ve bana bir cevap getirmedin» der. Cebrail «Ya Muhammed, bizim gelip gitmemiz kendi elimizde değil, Rabbinin emriyledir. Geciktiğimin sebebi, sen kavmine «inşaallah demedin, yarın cevap veririm» dedin. İnşaallah demediğin için geciktim. Bundan sonra inşaallah demeden hiçbir şey yapma» der. Arkasından Eshab-ı Kehf'in kıssasını nakleder. |
﴾ 9 ﴿