82

«Duvar ise o şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Altında da onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir kimseydi. Binâenaleyh Rabbin onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin iç yüzleri budur.»

Hızır (aleyhisselâm) şehirdeki duvarı neden tamir ettiğini Musa (aleyhisselâm) 'ya şöyle beyan eder: O duvar Asram ile Sarım adında iki yetim çocuğundu. Altında babalarından kalma bir hazine vardı, babaları da sâlih bir kimseydi. Allahü teâlâ onlar yetişip erginlik çağına gelene kadar o hazinenin duvarın altında kalmasını diledi. Ben de yıkılmasın diye onu onardım. Ben bunları kendiliğimden değil, Allahü teâlâ'nın dilemesiyle yaptım. İşte dayanamadığın işlerin iç yüzleri bunlardan ibarettir. Hızır (aleyhisselâm)’ın bu açıklamalarından sonra birbirlerinden ayrılırlar.

Ebû'd-Derdâ (radıyallahü anh)’ına rivayetine göre, duvarın altındaki hazine altın ve gümüştür. İbn Abbas (radıyallahü anh)’ın rivayetine göre ise, üzerinde şu ibarelerin yazılı bulunduğu altın levhalardır:

«Ölümün kendisine gelip çatacağını bilen bir insanın sevinmesine, Allahü teâlâ’nın takdir ettiği şeyin mutlaka vuku' bulacağını ve değişmeyeceğini bilen bir insanın boş yere üzülmesine, dünyanın fâni olduğunu bildiği halde ona tamah edip ebedi olan âhireti unutanlara şaşarım.» Bu ibarelerin sonunda (......) yazılı olduğu da bildirilmiştir.

Bu âyet-i celilenin nüzulünden sonra Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şu hadisi söylemiştir: Allahü teâlâ herhangi bir kişinin ıslâhı ile, onun aile efradını ve yakın komşularını da ıslâh eder. Görülüyor ki, bir kimsenin salâhı, onun çoluk çocuğunun ve yakın komşusunun ıslâhına da vesile oluyor. Ka'b (radıyallahü anh) şöyle rivayet etmiştir: «Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) dua ederken her duanın evvelinde şöyle derdi: Allahü teâlâ’nın rahmeti bizim ve kardeşim Musa'nın üzerine olsun. Ne olaydı Hızır'ın yaptıklarına o biraz sabretseydi de, Allah onların haberinden bize daha çok haber verseydi.»

Yukarda geçen âyetlerde beyan edildiği gibi, Musa (aleyhisselâm), Hızır (aleyhisselâm)ın yaptıklarına karışınca kısa zamanda ayrılmak zorunda kalmışlardı. Musa (aleyhisselâm), Hızır (aleyhisselâm)'dan ayrılacağı zaman kendisine öğüt vermesini ister, o da şöyle nasihat eder: «Hiçbir zaman koğuculuk yapma, işinin olmadığı yerlere gitmekten sakın, sadece sana emredilen şeylerle meşgul ol, kimseyi hatasından ve günahından dolayı ayıplama, başkalarını küçük görüp onların yaptıklarına gülme.» Hızır (aleyhisselâm)’ın nasihati akıl sahiplerini düşünmeye sevk edip içinde bir çok va'z u nasihat bulunduğundan Allahü teâlâ bu kıssayı nakletmiştir. Akıl sahipleri için bunda birçok ibretler ve ders alınması gereken hususlar vardır. Hiç kimse kendisini ilmiyle, ameliyle başkalarından üstün görüp övünmemeüdir. Elbette kendinden daha âlim ve daha âbid birisi bulunur. Âlim iken sonra ona talebe olur.

Mürid de hiçbir zaman şeyhinin işine karışmamalıdır ve kendisine hoş gelmeyen bir hareketini görse bile itaatta kusur etmemelidir. Böyle bir durumda «bunda benim aklımın ermediği hikmetler ve sırlar vardır» diyerek sükût etmelidir. Şayet teslimiyette kusur ederse şeyhinden istifade edemez. Çünkü tarikatta esas olan teslimiyettir. Eğer bu olmazsa mürid, Musa (aleyhisselâm)'nın Hızır (aleyhisselâm)'dan ayrıldığı gibi şeyhinden ayrılmak zorunda kalır. Nasıl ki, Musa (aleyhisselâm) ilk anda Hızır (aleyhisselâm)’ın yaptıklarına akıl erdiremedi ise, mürid de şeyhinin yaptıklarını idrak edemez. Bu kıssadan ibret alınması gereken diğer bir husus ise, insanın hiçbir zaman aceleci olmaması, her işin neticesini sabırla beklemesidir. Çünkü Allahü teâlâ sabredenlerle beraberdir, acele edenler ise daima zararlı çıkmışlardır. Yüce Allah, Musa (aleyhisselâm) ile Hızır (aleyhisselâm)’ın kıssasını naklettikten sonra Zülkarneyn'in kıssasını nakletmiştir. Bunda da insanlar için büyük ibretler ve hikmetler vardır.

82 ﴿