94

«Onlar dediler ki: Zülkarneyn, doğrusu Ye'cüc ve Me'cüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?»

İki dağ arasındaki kavim, tercümanları vasıtasıyla Zülkarneyn'e şöyle derler: «Ye'cüc ve Me'cüc yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, zaman zaman bize saldırırlar, çoluk çocuklarımızı öldürürler, yaş mahsullerimizi yerler, kurularını ise alıp götürürler ve bize çok zulmederler. Şayet onlarla bizim aramıza bir sed yapmaya gücün yeterse, biz de sana yardım edelim ve mallarımızdan haraç verelim de, aramıza bir sed yap. Onların bizim tarafımıza geçmesine bu sed mani olsun, biz de böylece şerlerinden ve zulümlerinden kurtulalım.» Zülkarneyn de bunların isteklerini kabul eder.

Ye'cüc ve Me'cüc iki kabile olup çokluklarından dolayı kendilerine bu isim verilmiştir. İslâm bilginleri arasında bunlara dair çeşitli rivayetler vardır. Biz önemli olanlarını burada kısaca zikrettik. İmam-ı Dahhak (radıyallahü anh) onlar hakkında şu bilgiyi verir: Onlar Türkmen soyundan bir kavimdir. İçlerinden bir kısmı ayrılıp ava gittiği sırada Zülkarneyn iki dağ arasına bir sed yapmıştır. Ava gidenler seddin diğer tarafında kaldıkları için, kendilerine terk edilip kalan mânâsına TÜRK denmiştir. İbn Abbas (radıyallahü anh) ise onlar hakkında şöyle der: Ye'cüc ve Me'cüc, Nûh (aleyhisselâm)'un oğlu Yafes'in soyundandır. Onların sayısı, bütün insanların sayısının on katıdır. Her birinden bin oğlan çocuğu olmadıkça ölmezler. Bunlar üç kısımdır, bir gurubun boyu yüz yirmi arşın olup Şam vilâyetinde bulunacaklardır. Bir gurubun eni ile boyu bir olup yüz yirmi arşındır, bunlara dağ, taş, sed hiçbir şey mani olmaz ezip geçerler. Bir kısmının da kulakları çok uzun olup kilim gibidir, birini altlarına döşek, birini de üstlerine yorgan olarak kullanırlar. Canlılardan ne bulurlarsa yerler, hatta kendi ölülerini bile yerler. O kadar kalabalıktırlar ki, bir uçları Şama geldiği zaman diğer uçları da Horasan'da olur. Doğuda akan bütün ırmakların suyunu içip kuruturlar. Sonra Basra Körfezi'nin suyunu içip bitirirler. Hazret-i Ali (radıyallahü anh) de, onlardan bir kısmının boyunun çok uzun olduğunu söylemiştir. Vehb ibn Münebbih (radıyallahü anh)'in rivayetine göre, Zülkarneyn Rum diyarından bir kadının oğludur. Salih, âbid, müttekî ve ilim sahibidir. Muayyen bir olgunluğa geldikten sonra Allahü teâlâ ona hükmedip «ben seni yeryüzünde birkaç kavmi irşad için göndereceğim. Fakat onların dilleri birbirlerine benzemez. Bunlardan biri maşrıkta, biri mağriptedir. Mağriptekine Nâsik, maşrıktakine ise Mensik denir. İki gurup da güneyde ve kuzeyde vardır. Güneydekine Havil, kuzeydekine de Nâvil denir. Yeryüzünün ortasında da birkaç gurup vardır ki, bunlardan biri Âdem oğullarından, diğeri de Cin tâifesindendir. Ye'cüc ile Me'cüc bu taifedendir.» Zülkarneyn, Yüce Mevlâ'ya niyaz edip şöyle der: «Ey Rabbim, ben nasıl bunlarla konuşur ve hangi kuvvetle onlara galip gelirim?» Allahü teâlâ da «Ey Zülkarneyn, ben onlarla konuşman için sana kabiliyet veririm konuşursun, kuvvet veririm kimse sana karşı gelemez. Sana öyle bir görünüş veririm ki, herkes senin heybetinden korkar. Karanlığı ve aydınlığı senin emrine veririm, onlar sana asker olur, istediğini yaparlar.» buyurmuştur.

Yüce Halik karanlığı ve aydınlığı Zülkarneyn'in emrine müsahhar kılınca, o batıya yönelir ve güneş batmak üzereyken oraya varır. Orada sayısını Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği bir toplumla karşılaşır. Karanlığı onların üzerine gönderir ve onları bir yere toplar. Kendilerini imana davet eder, içlerinden bir kısmı iman eder. Zülkarneyn bu defa karanlığı iman etmeyenlerin üzerine salar, karanlık onları kaplar ve ağızlarından burunlarından girar, korku ve dehşete düşerler, çaresiz kalırlar. Bu çaresizlik içinde Zülkarneyn'in emrine itaat edip, iman ederler, sonra Zülkarneyn onlardan büyük bir ordu hazırlar, bu ordu ile güneydeki Havil kabilesi üzerine yürür. Havil kavmine gelir önce onları imana davet eder, bu kavim Zülkarneyn'in davetini kabul ederek iman ederler. Onlardan da elindeki asker kadar asker alır ve büyük bir ordu oluşturur. Bu ordu ile kuzeydeki Havil kavminin üzerine yürür ve bulundukları yere gelir. Onları da önce imana davet eder, bu kavim daveti kabul ederek iman ederler. Havil kavminden de asker alarak daha büyük bir ordu ile Türkistan'ın nihayetinde iskân etmekte olan sâlih bir kavmin bulunduğu yere gelir. Onlar Zülkarneyn ile karşılaşmaktan sevinç duyarlar ve ona şöyle derler: «Ey Zülkarneyn, şu iki dağın arasında bir kavim var, onlar hayvanlardan bulduklarını yerler, haram-helâl demezler, sayıları da çok artar. Biz onlar kadar artan hiçbir kavim görmedik. Yakında yeryüzü onlarla dolar ve her gittikleri yerde de bozgunculuk yaparlar. Şayet yapabilirsen bizimle onların arasına bir set yap da, bizim tarafa geçmelerine mani olsun. Biz de böylece onların şerlerinden kurtulalım. Bunun için de bizden istediğin her şeyi sana verelim. Yeter ki onların şerrinden bizi kurtar.» Zülkarneyn onlara şöyle cevap verir :

94 ﴿