|
19 «Onun bu sözü üzerine gülercesine tebessüm etti. Ve dedi ki: Rabbim, bana ve ana babama verdiğin nimete şükürde, hoşnut olacağın şeyi yapmakta beni muvaffak eyle ve rahmetinle beni sâlih kulların arasına koy.» Süleyman (aleyhisselâm)'in ordusu, karıncası çok Taif derelerine yaklaştıkları zaman, karıncaların reisi arkadaşlarına «ey karıncalar, yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları farkına varmadan sakın sizi ezmesin» diye nida eder. Yel karıncanın bu sözlerini Süleyman (aleyhisselâm)'a ulaştırır. O, karıncaların bu sözlerini duyunca gülercesine tebessüm eder. Ve Rabbine şöyle niyaz eder: «Rabbim, bana, anama ve babama verdiğin nimete şükürde, hoşnut olacağın şeyi yapmakta beni muvaffak eyle ve rahmetinle beni sâlih kulların arasına koy.» Süleyman (aleyhisselâm) karıncanın bu sözlerine teaccüp ettiği için güler. Çünkü o zaman karıncaların bulunduğu yer ile Süleyman (aleyhisselâm)’ın ordusu arasında üç mil mesafe vardı. Karıncalar onları henüz görmemişlerdi. Hem Süleyman (aleyhisselâm) ve ordusu havadan gidiyordu. Havadan giden bir ordu nasıl olur da yerdeki karıncaları ezebilir? Süleyman (aleyhisselâm) ile havadan giden ordunun ileri gelenleriydi, yerde yaya ve süvari olarak gidenler ise avam kısmıydı. Bazılarına göre bu olay, rüzgârın Süleyman (aleyhisselâm)'ın emrine müsahhar kılınmadan önce meydana gelmiştir. Rüzgâr onun emrine müsahhar kılındıktan sonra ordusu hep havadan gitmiştir. Süleyman (aleyhisselâm) kendisine verilen bunca nimetlere karşı büyüklenip kibirlenmemiş ve Rabbine her zaman şöyle niyazda bulunmuştur: «Ey Rabbim, bana, anama ve babama verdiğin nimete şükürde, hoşnut olacağın şeyi yapmakta beni muvaffak kıl.» İşte cihana hükmeden bir peygamberin duası budur. O, bütün bunların geçici olduğunu biliyor ve Rabbine döneceğini hiçbir şekilde unutmuyordu. Bunun için de nimeti verene daima şükrediyordu. İnsanların bundan ibret alıp aynı şekilde hareket etmesi gerekir. |
﴾ 19 ﴿