|
9 «Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın, üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgâr ve görmediğimiz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görüyordu.» Bu ayet Hendek muharebesiyle ilgilidir. Hendek muharebesinin sebebi şudur: Yahudiler, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamberliğini ve gün geçtikçe müslümanların sayısının artmasını, Bedir'de müşriklerin hezimete uğramasını, Uhud'da ise bir şey elde edememelerine üzülerek, onları tekrar müslümanlara karşı kışkırtmak için bir hey'et göndermişlerdir. Onlara gelen hey'et «Ey Kureyşliler, gelin Muhammed! ve ona tâbi olanları yok etmek için beraber onlarla savaşalım, Muhammed'i ve ona tâbi olanları yok edelim» diyerek Kureyşlileri kandırırlar. Bunun üzerine Kureyş-Tler de «Ey Yahudi topluluğu, siz ehl-i kitabın ilkisiniz, âlim ve bilgin sizdedir. Muhammed'in getirdiği din mi, yoksa bizim dinimiz mi haktır? Hangisinin doğru olduğunu biz bilmiyoruz. Bu yüzden de ihtilâfa düştük, bu dinlerin hangisinin hak olduğunu söyleyin, ona göre hareket edelim» derler. Yahudi hey'eti bunu fırsat bilerek «sizin dininiz haktır, Muhammed'in getirdiği dinin aslı yoktur» diyerek müşrikleri kandırırlar. Sonra diğer Yahudi ve müşrik kabilsleri de savaşa razı ederler, her kabile savaşa iştirak edeceğine söz verir. Yahudilerden, Kureyşlilerden ve diğer kabilelerden on iki bin kişilik bir ordu oluştururlar, islâm düşmanlarının büyük bir ordu hazırlığı içinde olduğunu Cebrâü, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e haber verir. Resûl-i Ekrem bunun üzerine sahabeyi toplar, istşareds bulunur. Kimisi düşmana karşı çıkmayı, kimisi düşmanı şehirde karşılamayı söyler. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) de «Ey Allah'ın Resulü, sen neyi emredersen biz onu yaparız» diyerek, Peygamber'in karar vermesini bekler. Son olarak da yeni müslüman olmuş İranlı Selmân-ı Fârisi Hazretleri söz alır ve “biz İran'da düşmana karşı şehri korumak için etrafına hendek kazar, öylece şehri savunurduk. Acaba şimdi de öyle yapsak, sizce nasıl uygun görülür» diyerek görüş beyan eder. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bu görüşü kabul eder, birlikte gidip hendek kazılacak yeri tesbit ederler. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hendek kazılacak istikameti çizer ve her on kişiye kırk arşın yer verir. Ömer ibn Affan, Selmân, Huzeyfe, Numan ibn Müzeni ve Ensâr'dan on kişiye de kırk arşın yer verir. Onlar kendilerine düşen yeri kazarken Zünâp kuyusunun yanına geldikleri vakit kazdıkları yerin içinden beyaz bir taş çıkar. Bütün uğraşmalarına rağmen onu kıramazlar, yorgun düşerler, bırakıp geçemezler da. Neticede Peygamberimize durumu bildirmeye karar verirler. Selmân gelip durumu Allah Resûlüne bildirir. Beraber taşın bulunduğu yere gelirler. Peygamberimi (sallallahü aleyhi ve sellem) hendeğa girer, eline balyozu alır «bismillah» diyerek taşa vurur. Taş ortadan ikiye ayrılır ve içinden karanlık gecede etrafı aydınlatan bir nûr çıkar. O nuru gören Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) «Allahü ekber» diyerek tekbir getirir, müslümanlar da onunla beraber aynı şekilde tekbir getirirler. İkinci defa balyozu tekrar vurur, taşın bir kısmı kopar, yine içinden etrafı aydınlatan bir nür çıkar. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) yine tekbir getirir, yanındakiler de aynı şekilde tekbir getirirler. Üçüncü defa taşa balyozu vurur, taş parça parça olur ve içinden yine bir nûr çıkar. Resûl-i Ekrem yine tekbir getirir, yanındakiler de aynı şekilde tekbir getirirler. Taşı mübarek elleriyle kıran cihan Peygamberi, Selmân’ın elini tutup hendektan çıkar. Peygamber'in yanındakiler taştan çıkan bu nurun ne olduğuna bir anlam veremezler. Fakat Hazret-i Selmân bunu sormadan edemez ve «Ey Allah'ın Resulü, anam-babam sana feda olsun. Ben bugüne kadar görmediğim bir şey gördüm, bu nedir?» der. Peygamberimiz ordusuna seslenerek 'ey sahabem, Selmân ne söylüyor bakın?» buyurur ve şöyle devam eder: -Taşa vurduğum zaman çıkan birinci nûr Şam tarafına sıçradı. Vallahi ben şimdi Şam'ın kırmızı köşklerini görüyorum, çünkü bana Şam'ın anahtarları verildi, ikinci vuruşumda çıkan nur İran tarafına sıçradı, bana Fars ilinin anahtarları verildi. Şu anda Medâin-i Kisra'nın beyaz köşklerini görüyorum. Üçüncü vuruşumda çıkan nûr ise Yemen tarafına sıçradı, bana Yemen'in anahtarları verildi, ben şimdi San'a'nın kapılarını görüyorum. Bütün buralar müslümanlara nasip olacaktır. Zira bunları bana Cebrail haber verdi” diyerek, müslümanlar tarafından bunların fethedileceğini sahabesine müjdelemiştir. Bu müjdeyi duyan mü’minler «elhamdülillah, Allah'a hamd olsun ki, bize zaferi müjdeledi, vaad etti. O'nun vaadi haktır» diyerek, Allah'a hamd etmişlerdir. Beklenen gün gelir. Yahudi'ler ve müşrikler on iki bin kişilik bir ordu ile Medine üzerine yürürler. Onlar müslümanları bir anda yok etmeyi tasarlıyorlardı. O heyecan içinde geliyorlardı, fakat karşılarına, beklemedikleri şey çıktı. O da Allah Resulünün işaretiyle kazılan hendek. Düşman böyle bir şey beklemiyordu, zira bugüne kadar böyle bir şey görmemişti. O dev gibi ordu hendeğe kadar gelir, orada konaklar. Çokluğuna güvenen düşman ordusu, karşısında üç bin kadar olan mücâhid İslâm ordusunu bir anda yok etmek ister. Çünkü zamanın her türlü silâhı kendilerinde mevcuttur. Halbuki İslâm ordusunda onlardan daha farklı bir şey vardı, o da müslümanların sarsılmayan imanıydı. İşte onu hiçbir gücün ve kuvvetin yok etmesi mümkün değildi. Düşman ordusu hendeğin dış kısmına karargâhım kurmuş, bütün hazırlıklarını yapmış hücum emrini bekliyordu. Peygamber ordusu da hazırlıklarını yapmış, emir bekliyordu. Tam o sırada Halik-ı Zülcelâl iki bin melekle Peygamber ordusunu takviye etmiş, o mânevi ordu, düşmanı kuşatmış, her taraftan manevî ordunun takbir sesleri semaya yükselmiş ve semaya yükselen tekbir sesleri düşman ordusunda korku ve heyecan meydana getirmiştir. İşte onlar korku ve heyecan içinde beklerken Hâlik-ı Mutlak üzerlerine sabah rüzgârını da göndermiştir. O rüzgâr çadırlarını başlarına geçirmiş, sürülerini ve hayvanlarını dağıtmış, ateşlerini söndürmüş, kendilsrini yerden yere atmıştır. Bu manzara karşısında düşman ordusu çareyi kaçmada bulmuştur. Sürülerini, eşyalarını ve birçok silâhlarını bırakıp kaçmışlardır. Onların sürüleri ve geride bıraktıkları İslâm ordusuna ganimet olarak kalmıştır. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor: -Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın, üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgâr ve görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görüyordu.» Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) mü’minlere İran'ın, Şam'ın ve Yemen'in müslümanlar tarafından fethedileceği müjdesini verince münafıklar, onlarla alay ederek «Muhammed sizi kandırıyor, siz hendekten çıkmaya bile cesaret edemiyorsunuz da, nasıl oraları fethedeceksiniz? Muhammed size ümit veriyor, bu hayaldir» derler. Bunun üzerine Allahü teâlâ 12. âyeti inzal ederek münafıkların neler söylediğini sevgili Peygamberine haber vermiştir. Enes (radıyallahü anh)'in rivayetine göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) soğuk bir sabahta hendek kazısını kontrol ederken sahabenin çok yorgun ve açlıktan halsiz düştüğünü görür ve onlara şu duayı yapar: «Allahım, hayat âhiret hayatıdır, Ensâr'ı ve Muhacirleri mağfiret et.» Mübarek Peygamberimizin ağzından bu duayı duyan Ensâr ve Muhacir de şu cevabı verirler: «Biz hayatta olduğumuz müddetçe Allah yolunda cihad edeceğimize Muhammed'e biat ettik ve söz verdik.» Hendek muharebesi bir ay kadar sürer. Bu bir ay zarfında düşman ordusu birkaç defa saldırıya geçer, her defasında islâm müca-İrdleri tarafından püskürtülür. Uzun bekleyişten bir netice elde edemeyen müşrik ordusunda bölünmeler baş gösterir. Bu rolü müşrik ordusu arasında oynayan Gatafan kabilesinden Naim ibn Mes'ud'du. O, Önce Beni Kureyza Yahudilerini, sonra Kureyş'i, daha sonra da kendi kabilesi olan Gatafanlıları kandırmış ve onları birbirine düşürmüştür. Müşrik ordusu arasında bu ihtilâf meydana geldikten sonra birçok harb âletlerini, yiyeceklerini ve sürülerini bırakıp kaçmışlardır. Başkomutan olan Ebû Süfyân devesine binip «Ben gidiyorum, siz ne yaparsanız yapın» diyerek Mekke'nin yolunu tutmuştur. Kureyşliler de onu takip etmişler, bu ani panik birçok ganimet mallarını geride bırakmalarına sebeb olmuştur. Bu zaferle müslümanlar daha da kuvvetlenmiş, küfür bir defa daha hezimete uğramıştır. Böylece müşriklerin bütün hayalleri suya düşmüş ve islâm'ın yeryüzüne hâkim olacağına kanaat getirmişlerdir. Gerçekten de Hendek muharebesinden sonra sıra müslümanlara gelmiş, onların önünde hiçbir güç ve kuvvet Allah'ın inâyetiyle tutunamaz olmuştur. Çünkü Allah zaferi inananlara vaadetmişti. |
﴾ 9 ﴿