9

«Geceleyin secde ederken ve kıyamda dururken boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse, inkâr eden kimse gibi olur mu? Ey Muhammed, de ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri bunları hakkıyle düşünür.»

Gece-gündüz Rabbine ibadet edip secdeye kapanan ve kıyamda dururken boyun büken, Allah'ın azabından korkan ve çekinen, Rabbinin nimetlerini dileyen ve o nimetlere şükreden kimse, Allah'a şirk koşan ve nimetlerine nankörlük yapan gibi olur mu? Elbette bir olmaz. Tıpkı bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığı gibi. Âlimle cahil asla bir değildir. Âlim gündüze, cahil ise gece karanlığına benzer. Âlim hem Allah'ın rızasını kazanmak için çalışır, hem de insanlığın kurtuluşu ve selâmeti için gayret gösterir. Gerçek ilim, marifettir. Marifetse hakkı idrak etmektir. Bu idrak basireti açar ve kâinat içindeki sabit hakikatlerle temas etmeyi sağlar.

İlim, zihne doldurulan ve sahibini kâinatın büyük gerçeklerine ulaştırmayan, maddiyatın kabuğunu aşamayan bilgi parçaları değildir. Gerçek ilim, Allah'a boyun bükmek, hassas kalbe sahip olmak, âhiret azabından, korkmak, rahmet ve keremini beklemek, ve O'nu murakabe etmektir. İşte yol budur. Böylece insan özü bilir ve tanır. Âlim, ilmiyle Allah'ın rızasını kazanıp, âhiret saadetini, mutluluğunu ve nimetlerini arayan kimsedir, timini sadece geçici dünya menfaatini te’min için kullananlar ise en büyük cahildir. Çünkü bu bildiği halde, Allah'ın rızasını kazanmak ve âhiret saadeti için ilmini sarfetmiyorsa, cahilden daha da cahildir. Cahil bilmedğinden bunu yapıyor, âlim bildiği halde ilmini geçici dünya menfaati için kullanıyor. Elbette bu gibiler diğerlerinden daha cahildirler. Günümüz âlimlerinin birçoğu böyledir. Âlim olduklarını zannettikleri halde, cahilden daha da cahildirler. Zira ilimleri onları hakkı idrakten ve Allah'ın rızasını kazanmaktan uzaklaştırmış, sadece maddeye boyun eğdirmiştir.

9 ﴿