15

"(Onların) hâli kendilerinden az öncekiler gibidir. Ki onlar, taptıklarının kötü akıbetini (dünyâda) tatmışlardır. Onlar için (âhirette de) çetin bir azap vardır"

Beriînadir yahûdilerinin durumu, onlardan önce kendilerini müslümanların bozguna uğrattığı, ilk İslâm-küfür savaşına katılan Mekkeli müşriklerin hâline benzer. Aradan çok değil, iki yıl geçmiştir. Şirk zulmünün günahının dünyâdaki hezimetidir bu! Yahudilerle münafıklar "küfürde-şerde" sözleşmişlerdi. Ama gerçekleşmemiştir bu yardımlaşma. Bunların hâli şöyle söyleyen şeytanın durumu gibidir: "İnkâr et de' seni kurtarayım," der. Kâfir olunca da "ben senden uzağım. Ben, şüphesiz Rabbülâleminden korkarım," der. Bu hususta İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan şöyle bir rivayet vardır: "— İsrâiloğulları içinde bir "râhib" vardı. Uzun müddet Allah'a ibâdet etmişti. Kendisine ne kadar delirmiş ve hastalanmış getirseler ona duâ ederdi. Elinden de, nefesinden de şifâ bulunurdu. Birgün aklî dengesi bozulmuş "bakire bir kız" getirdiler. Hem de çok güzeldi. Tedavi etmesi için yanına bıraktılar. Lanettik şeytan bu olayı izliyordu. Fit vererek içinî-niyetini bozdurdu. Râhib kızla zina etti. Kız ondan hâmile kaldı. Karnı şişmeye başladı. Bu durumda şeytan şu hîle ile geldi. "Sen zahit bir kişisin. Halkın yanında itibarın var. Her türlü hastalarını iyileştirmen için sana getiriyorlar. Kızın kardeşleri almaya gelecekler. Kesinlikle senden çocuğa kaldığına hükmederler. Seni halk içinde rüsvay ederler. Öldürürler de.

Bu olay başına gelmeden atik davran da sen kızı öldür. Kardeşten kızı almaya gelince onlara şöyle dersin. —zaman zaman uğrak tutuyordu. Küçük-zayıf olanlarını iyileştiriyorum. Fakat birgün çok şiddetli bir cin tutması oldu. Kendini yerden yere vuruyordu. Zaptedemedim. Sonunda öldü. Size haber veremedim. Onu bir yere gömdüm." Şeytanın teklifi aklına yattı. Kızı derhal öldürdü. Bir yere de gömdü. Hemen peşinden, şeytan bir adam kılığına büründü. Olup bitenleri bütün ayrıntılarıyla kızın kardeşlerine anlattı. Onlar da halkı da alıp onun savmesine (sığınağına) geldiler. Aşağıya indirdiler. Suçunu itiraf ettirdiler. Onu îdam etmek için sehpâ kurdular. Şeytan ona göründü. Dedi ki: "—Bütün bu belâları başına ben getirdim. Şayet söyleyeceğim sözü tekrarlarsan seni kurtarırım. Başka da çâren kalmadı!" Râhib artık çaresiz kalmıştı. Kabule hazırdı. Şeytan bütün bu olup-bitenleri bu sözü söyletmek için ona yaptırmıştı: "Bana secde eyle!" dedi. O da "— Bu sehpâda secde edemem," dedi. Bunun üzerine O: "—Başını biraz eğersin," dedi. Bunlar kaş-göz hareketi gibi hızlı geçti. Adamı sallandırdılar. Kâfir gitti.

Yahudilere yardım edeceklerini söyleyen bu münafıkların durumu da, tıpkı şeytan-râhip hikâyesine benziyor. Çünkü münafıklar binbir kılığa giren (bukalemun) e benziyor. Nitekim yahûdilere "sâdık dostlar" olmadılar. Aklını işleten, "aklıselim" sahibi, bu hâdiseden çok yönlü ders çıkarır. Akıllı, fâsıkların, câhillerin sözüne uyarak dünyâsını ve âhiretini yıkmaz. Âlimlerin ve mürşitlerin sohbetine katılır. Bunda "izzet" vardır. Dünya sevgisi gönlünü sarmış âlimlerin ve mürşitlerin sohbetleri doğrultusunda gitmeyen "içine kurt düşmüş bir ağaç" gibidir.

15 ﴿