4 "Hiç şüphesiz büyük bir ahlâk üzerindesin sen." Yâni, Yâ Muhammed! Sen üstün bir dâva (islâm) için gönderilmiş ve onu taşımaya elverişli olarak yaratılmışsın. Onların konuşmalarından ötürü canını sıkma. Nitekim Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yaratılışı yüce idi. Halkın müslüman olmasını canı gönülden isterdi. Tutsakları kurtarırdı. Açları doyururdu. Herkese büyük-küçük demeden selâm verirdi. Hiçbir ihtiyaç sahibinin isteğini reddetmezdi. Bir başkasından da olsa bulur ve verirdi. Hastalan ziyaret ederdi. İyi olsun-kötü olsun müslümanın cenaze namazında hazır bulunurdu ve kılardı. Komşularıyla çok iyi geçinirdi. Müslüman yaşlılara hürmet ederdi. Meşru bir sofraya çağırıldığında gitmeye çalışırdı. Suçluların suçunu bağışlardı. Halka çok yumuşak davranırdı. Onların en pehlivanı o bilinirdi. Hükümlerinde çok adaletliydi. Eli hiçbir nâmahreme dokunmamıştır. Azmışları düzeltirdi. Her çeşit cömertlik, onun vazgeçilmez davranışıydı. İhtiyâcından fazla parası olursa, onu fakirlere dağıtmadan uyuyamazdı. Ehlibeyti için bir yıllıktan fazla mal ayırmazdı. Geçimini asgarîden sağlardı. Arpadan ve hurmadandı çoğu yiyecekleri. Onu bile isteyene Allah için tereddütsüz verirdi. Kendi söküğünü dikerdi. Papucunu tamir ederdi. Ne iş olursa büyüklük göstermeden yapardı. Kimsenin suçunu yüzüne karşı söylemezdi. Utancından dolayı tenkîdînt îmâ ile söylerdi. Bir köle ve câriye çağırsa, büyüklenmez giderdi. Verilen hediyeleri reddetmezdi. Bir içim süt ve tavşan-hayvan uyluğu getirirlerse onların bedelini vermesi de başka bîr sünnetidir. Fakat sadaka ve zekât yemezdi. Nefsi ve dünyâ için iş yapmazdı. Ne yaparsa Allah için ve din gayretiyle yapardı. Hakkı herşeyden üstün tutardı. Kendi ve Ashabı bundan zarar görse de... Açlıktan kanuna taş bağlardı. Ne bulursa yerdi. Kâfirden yardım istemezdi. Helâl yemekten perhiz etmezdi. Hurma bulsa ekmeksiz onû yerdi. Arpa veya buğday ekmeğinden hangisini bulsa, onları katıksız yerdi. Helva ve bal bulsa onları da yerdi. Sütü ekmeksiz içerdi. Kanaatkardı. Kavunkarpuz bulsa yerdi. Nerde olursa olsun yürürdü. Düşmanlara da -onlar savaş hâlinde değillerse- mütevâzi davranırdı. Kimin yanına varsa güleryüz gösterirdi. Ne bulsa giyerdi. Ne binit olsa ona binendi. Terkisine bir kişiyi aldığı da olurdu. Zaman olur, başı açık-yalın ayak "ridâ-îzâr" (Hacıların ihramı gibi) ile dolaşırdı. Bunlardan üst elbisesiz de (ridâsız) bile yürürdü. Güzel kokular sürerdi. Velhâsıl, onun ahlâkını anlatabilmemiz bile zordur. Kaldı ki yaşayabilmek!... Şu bir gerçektir: Kur'an içinde ne kadar emir varsa, hepsini uygulamıştır. Bu emirleri yerine getirmek gerek vacip olsun, gerekse mendûb olsun, onların tümünü yapmıştır. Kur'an'ın yasakladığı hiçbirşeyi de yapmamıştır. Bu haramlar ister "tahrîmi" (harama yakın) olsun isterse "tenzihi" (helâla yakın) olsun farketmez. Yani kesin içki gibi haramları yapmadığı gibi, mekruhlara da, şüphelilere de yanaşmamıştır. Harama düşme korkusuyla böyle yapmıştır. İşte bütün bu saydıklarımızı onaylar biçimde Hazret-i Âişe (radıyallahü anh) ya peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) ahlâkı sorulunca O: "Onun ahlâkt Kur'andı," demiştir. Ona gerçekten lâyık ümmet olanlar da onun ahlakıyla ahlaklanırfar. Ona tam uymanın tabiî sonucu da budur! |
﴾ 4 ﴿