2İşte o kitap, kendisinde hiç şüphe olmayan ve takva sahiplerine doğru yolu gösteren bir kitaptır. Ey Rasûlüm, sana anlatıp açıkladığım bu Kur’an’ın, Allah katından geldiği hususunda hiçbir şüphe yoktur. Bu Kur'an, rablerinin, kendilerine emrettiği şeylerde ona taat ederek ve yasakladığı günahlardan da kaçınarak, Allah'tan korkan insanlar için, doğru yolu gösteren bir rehberdir. Burada Kur'an-ı Kerimin rehberliğinin, sadece Allah’tan korkanlara yani takva sahiplerine ait olduğu zikredilmektedir. Çünkü Kur'an, mü’minlerin kalbleri için bir şifa, İnkârcılar için de, onların gözlerini kör eden bir perdedir. Nitekim diğer âyet-i kerimelerde de Allahü teâlâ şöyle buyurmaktadır: "... Ey Rasûlüm, sen onlara şöyle de: "Kur'an, iman edenlere bir hidâyet rehberi ve şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır. Onların gözleri Kur'ana karşı kördür. Fussilet sûresi, 41/44 "Biz, Kur’an’ı iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olarak indiriyoruz. Kur'an, zalimlerin ise ancak zararını artırır." îsra sûresi, 17/82 Evet, bu Kur'an, Allah'ın, kâfirlere karşı en mükemmel bir delilidir. Mü’min bu Kur’an’la doğru yolu bulur. Bu Kur'an kâfirin ise aleyhine bir delildir. Âyet-i kerime’de geçen "İşte o kitap" ifadesinden maksat, Mücahid, İkrime, Suddî, İbn-i Cüreyc ve İbn-i Abbas'a göre "Bu kitap" demektir. Taberi diyor ki: "Nasıl olur da görünmeyen bir şeyi işaret eden ve "O" aniamına gelen Zalike zamirinin, görünene işaret eden ve "Bu" anlamına gelen Hazâ yerine kullanıldığı söylenir?" diye sorulacak olursa ona cevaben denir ki: "Geçmiş olan ve geçmesi yakın olan bütün şeyler, görünür gibi kabul edilir ve ona göre cümleler kullanılır. Mesela bir adam diğer bir kimseye hitabettiğinde, dinleyen kimse ona: "Vallahi o şey söylediğin gibidir. Vallahi bu şey söylediğin gibidir." diye cevap verir. Böylece geçmiş şeyler hakkında bazan Zalike, yani "O" bazan da Hazâ, yani "Bu" zamiri kullanılır. Durum bu âyet-i kerime’de de böyledir. Buradaki "O" zamiri mukatta'a harflere işaret etmektedir. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: "Ey Rasûlüm, şimdi sana zikrettiğim ve açıkladığım bu harflerin kapsadığı mânâlar, kendisinde şüphe olmayan bir kitaptır." Burada, harfler biraz önce zikredildiğinden bunlara, görünmeyene işaret eden zalike, ile işaret edilmesi caiz olmuştur. Zira zalike, yeni geçen haberler için işaret olarak kullanılmaktadır. Bu haberlere, gözönünde bulunan haberler gibi muamele yapılır. Bazı müfessirlere göre buradaki "O" zamiri. Bakara suresinden önce Mekke ve Medinede inen surelere işaret etmektedir. Buna göre mânâ şöyledir: "Ey Rasûlüm, sana indirmiş olduğum surelerin kapsadığı âyetler, kendisinde şüphe olmayan bir kitaptır." Buna göre, her ne kadar âyette "O Sûreler" denmemişse de, Sûreler de Kur’an’ın birer parçası olduklarından "O" zamirini "Bu" zamiri diye izah etmek uygun olmuş zalikel kitabü, ifadesinden maksadın hazel kitab, olduğu söylenmiştir. Bazı âlimlere göre, buradaki "O" zamirinden maksat, Tevrat ve İncile işarettir. Bu izaha göre zalike'nin hazâ, mânâsına olduğunu söylemeye ihtiyaç yoktur. Zira zalike, tam kendi mânâsında, göz ile görünmeyene işaret etmiş olur. Âyette geçen ve "Kendisinde hiç şüphe olmayan" diye tercüme edilen "La reybe fıh" ifadesi, Mücahid, Atâ, Süddî, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud ve Rebi b. Enes tarafından "kendisinde şek olmayan." diye izah edilmiştir. Yine âyette geçen ve "Doğru yolu gösteren." diye tercüme edilen huden, kelimesi, Şa'bî tarafından "Sapıklıktan kurtaran" şeklinde. Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes'ud tarafından "Nur olan" şeklinde izah edilmiştir. Birinci izaha göre âyetin mânâsı "Takva sahiplerini sapıklıktan kurtaran" ikinci görüşe göre ise "Takva sahipleri için bir nur ve bir aydınlık olan" demektir. Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki "Allahü teâlânın kitabı, sadece takva sahipleri için mi bir nurdur ve sadece mü’minlere mi doğru yolu gösterir?" Ona cevaben denilir ki: "Evet, Allahü teâlânın kitabı, onun vasıflandırdığı gibidir. Şâyet o, takva sahibi olmayanlar için de bir nur olsa ve mü’min olmayanlara da doğru yolu gösterecek olsaydı, Allahü teâlâ onu, "Takva sahiplerine doğru yolu göstermeye tahsis etmiş olmazdı. Tüm uyarılanlar için böyle olduğunu beyan ederdi. Doğrusu Kur'an, takva sahiplerine doğru yolu gösteren, mü’minlerin kalblerinde olan hastalıkları tedavi eden bir kitaptır. Kendisini yalanlayanların kulaklarında bir ağırlık, inkâr edenlerin gözlerini örten bir körlük, kâfirlere karşı Allah'ın kesin delilidir. Mü’min, onunla doğru yolu bulur. Kâfir de onunla susturulur. Âyette zikredilen ve "Takva sahipleri" diye tercüme edilen "lil müttakin" ifadesi, Hasan-ı Basri tarafından "Kendilerine haram kılınanlardan kaçman ve kendilerine farz kılananları eda edenler." diye izah edilmiştir. Abdullah b. Abbas tarafından da "Bildikleri hidâyeti terketmeleri halinde, Allah'ın, kendilerini cezalandırmasından korkanlar ve Allah'ın gönderdiklerini tasdik ettikleri takdirde, onun merhametini umanlar." şeklinde izah edilmiştir. Ebû Mâlik, Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes'uddan nakledilen başka bir izaha göre de onlar bu ifadeyi "Mü’minler" diye izah eünişlerdir. Kelbî tarafından ise, "Büyük günahlardan kaçınanlar." şeklinde izah edilmiş, Dehhak'ın Abdullah b. Abbastan Rivâyetine göre o da bu ifadeyi: "Allah’a ortak koşmaktan kaçınan ve ona itaat eden mü’minler." şeklinde izah etmiştir. Katade ise "Müttakiler"den maksadın, daha sonra gelen âyetlerde, "Gayba iman etme, namazı kılma, kendilerine verilen rızıktan infak etme, sıfatları zikredilen kişiler." olduğunu söylemiştir. Taberi, bu izahlardan, en tercihe şayan olanın, "Takva sahiplerinden maksat. Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçınan ve Allah'ın emrettiği şeyleri yerine getirerek ona itaat eden kimselerdir." diyen görüş olduğunu söylemiş, âyetin genel ifadesinin bunu gerektirdiğini, âyeti takvanın herhangi bir dalına tahsis etmeye dair herhangi bir delil bulunmadığını beyan etmiş ve buradaki "Takva"dan maksadın, "Allah’a ortak koşmaktan kaçınmak ve nifaktan beri olmak" diyenlerin görüşlerinin doğru olmadığını söylemiştir. Bu görüşte olanların "nifakı" "Allah'ın haram kıldığı şeyleri işleme ve farz kıldığı şeyleri yapmama." mânâsına aldıkları takdirde, takvayı izahlarının doğru olabileceğini beyan etmiştir. |
﴾ 2 ﴿