20

Şimşeğin çakması neredeyse gözlerini alır. Şimşek onları aydınlattıkça ışığında yürürler. Üzerlerine karanlık çökünce de dikilip kalırlar. Eğer Allah dikseydi, onların işitme ve görmelerini giderirdi. Şüphesiz ki Allah, her şeye kadirdir.

Şimşeğin ışığının şiddeti ve parıltısı neredeyse gözlerini alır. Şimşek onları aydınlatınca ışığında yürürler. Şimşeğin aydınlığı üzerlerinden çekilip karanlık çökünce de yürüyemez olur, bulundukları yerde kalakalırlar. Eğer Allah dileseydi onların işitme ve görme duyulanın yok ederdi. Şüphesiz ki Allah, herşeye gücü yetendir.

Âyet-i kerime’de iman, çevreyi aydınlatan bir nur'a, inkâr, nifak ve şüphe ise karanlığa benzetilmiştir. Münafıklar imana yaklaştıklarında onun nurundan faydalanmakta, ondan uzaklaştıkça da münafıklığın zifiri karanlıklarına gömü Irn ektedirler.

Bunların, iman ışığından istifade etmeleri, pek az ve kısa süreli olduğu için bu istifadeleri, gecenin karanlığında şimşeğin, ortalığı bir anlık aydınlatmasından faydalanan kişinin edindiği faydaya benzetilmiştir. Ayrıca iman ışığı çok güçlü olduğu için, şimşeğin kuvvetli ışığına benzetilmiştir. Münafıkların iman nunından faydalanmaları, dünyada ekle ettikleri menfaatlerdir. Düşmanlara karşı zafer ganimetlerinden faydalanma, mal ve soylarının çoğalması ve mallarım emniyete aimalan bu tür menfaatlerdendir. Bu menfaatleri elde ettikçe razı olurlar. Aksi halde İslama kızarlardı.

Âyet-i kerime’de "Eğer Allah diyeseydi onların işitme ve görmelerini giderirdi." buyurulmakta ve kâfirler, göz ve kulaklarının yok edilecekleriyle tehdit edilmektedirler. Diğer organlarının yok edilecekleriyle tehdit edilmemişlerdir. Bunun sebebi, göz ve kulakların bu ve daha önce geçen "Şimşeğin çakması neredeyse gözlerini alır." "Ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar." âyetlerinde bu organlar zikredikliği için münafıklar bu organlarının yok edilmeleriyle tehdit edilmişlerdir. Nitekim bundan önceki âyette de "Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır." ifadesiyle tehdit edilmişlerdir. Böylece, Allahü teâlânın, güç ve kudret sahibi olduğunu hissetsinler, kendilerini cezalandırmasından kaçınsınlar ve yaptıklarından vaz geçip Allah'a tevbe etmeye koşsunlar.

Âyet-i kerime’nin sonunda, Allahü teâlâ kendisini her şeye gücü yetmekle sıfatlandırmıştır. Böylece münafıkları yakalamasından ve cezalandırmasından sakındırmıştır. Onlara "Ey münafıklar, benim, Peygamberimin ve bana iman eden mü’minlerin, sizi, aniden yakalamamızdan korkun. Zira ben, bunları yapmaya kadirim." buyurmuştur.

Bakara suresinin buraya kadar zikredilen yirmi âyetinde insanlar dört kısma ayrılmışlardır. Bunlardan birincisi gerçek mü’minlerdir. İlk dört âyet, bunları ve âhirette görecekleri mükâfaatı beyan etmektedir.

İkincisi ise açıkça kâfir olanlardır. Mü’minleri vasıflandıran âyetlerden sonra gelen iki âyet te bunları anlatmaktadır.

Üçüncü ise tam münafık olanlardır. Etrafı aydınlatmak için ateş yakan kimseler bunlara misaldir.

Dördüncü ise, imanla münafıklık arasında bocalayan kimselerdir. Yağmurlu karanlık gecede, gök gürültüsünden kurtulmak için parmaklarını kulaklarına tıkayan ve etrafı aydınlatan şimşekten istifade etmeye çalışan kimseler de bunlara misaldir.

Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:

"Kalbler dört kısımdır.

Birincisi, içinde kandil gibi bir şey yanan ve parlayan arınmış kalb,

İkincisi perdelenmiş perdesinin ağzı bağlanmış kalb.

Üçüncü ters dönmküş kalb.

Dördüncüsü ise teneke gibi olan kalbdir. Arınmış olan kalb, mü’minin kalbidir. İçindeki kandil ise nurudur. Perdelenmiş kalb ise kâfirin kalbidir. Ters dönmüş olan kalb de münafıkın kalbidir. Bu kimse önce İslam'ı kabul etmiş daha sonra dönmüştür. Teneke gibi olan kalb ise içinde hem imanı hem de münafıklığı barındırmaya çalışan kalbdir. Ondaki iman, temiz suların beslediği bir baklaya benzer. Münafıklık ise, kan ve irinin toplandığı bir yaraya benzer. Onların hangisi galip gelirse kalb o tarafa yönelir. Ahmed b. Hrınkıl, Müsned, c. 3,s. 17

Peygamber efendimiz bir diğer hadis-i şerifinde de münafıkı tanıtarak şöyle buyuruyor:

"Kim de şu dört özellik bulunursa o kimse tam bir münafıktır. Bu özelliklerden sâdece bir tanesi kendisinde bulunan kimse ise bunu terkedînceye kadar münafıklıktan bir özellik taşımaktadır. Bu özellikler şunlardır: Ona bir şey emanet edildiğinde emanete ihanet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde sözünden döner. Birisiyle tartıştığında fâcîrleşir. (Haktan ayrılır, edepsizleşir) Buhari, K. el-İmam, bab: 24/ Müslim, ke. El-İmam, bab 106,H.N. 58 Diğer bir Hadis-i Şerifte de şöyle buyurulmaktadır:

"Münafıkın alâmeti üçtür. Konuştuğunda yalan söyler. Vaadettiğinde vaadinden döner. Kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet." Buhari, K. el-îman, hab: 24/Müslim, K. el-İman bab: 107, Hadis No:

20 ﴿