51

Bir zaman da Mûsa ile kırk gece için vaadleşmiştik, Onun arkasından siz buzağıyı ilâh edindiniz ve zalimler oldunuz.

Bir zaman da Tevratı Mûsaya indirmek için. onunla tam kırk gece için vaadleşmiştik. Mûsa, verdiği vaad için sizin yanınızdan ayrıldıktan sonra, buzağıyı ilâh edinip ona taptınız. Ve bu davranışınızla zalimler oldunuz. Çünkü sizler, ibadeti, layık olmayan bir şeye yaptınız.

* İsrailoğullarının bu hallerini anlatan diğer âyet-i kerimelerde de şöyle buyurulmaktadır:

"Mûsa, kavminden önce Tur dağına koşunca: "Seni, kavminden önce davranmaya sevkeden nedir ey Mûsa?" dedik."

"Mûsa: "İşte onlar peşimdeler. Razı olman için acele ettim ey rabbim, dedi."

"Allah: "Şüphesiz ki biz senden sonra kavmini imtihan ettik, Samiri onları saptırdı." dedi."

"Mûsa büyük bir öfke ve üzüntüyle kavmine döndü. "Ey kavmim, rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Aradan çok mu zaman geçti? Yoksa rabbinizin gazabına uğramayı mı istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?" dedi."

"Şöyle cevap verdiler: "Biz, sana verdiğimiz sözden kendi irademizle caymadık. Fakat Mısırdan çıkarken, o kavmin mücavherlerinden yükler dolusu alıp götümıüştük. Biz onları ateşe attık. Samiri de yanındaki mücevherleri oraya attı."

"Nihâyet Samiri onlara, içinden rüzgâr geçtikçe böğürür gibi ses çıkaran bir buzağı heykeli yaptı. Samiri ve taraftarları: "Sizin de ilahınız, Mûsanın da ilâhı budur. Fakat Mûsa bunu unuttu." dediler."

"Onlar bu heykelin kendilerine sözle hiçbir mukabelede bulunmadığını, kendilerine ne bir zarar ne de bir fayda vermediğini görmüyorlar mıydı?"

"Doğrusu daha önce Harun onlara şöyle demişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Muhakkak ki sizin rabbiniz, rahman olan Allah’tır. Sapık yolu bırakıp bana uyun, emrime itaat edin."

"Kavmi: "Mûsa bize dönünceye kadar buna tapmaktan vaz geçmeyeceğiz," dediler."

"Mûsa dönünce: "Ey Harun, bunların saptıklarını gördüğünde bana uymana mani neydi? Emrime karşı mı geldin?" dedi."

"Harun: "Ey anamın oğlu sakalımı ve başımı tutma. Doğrusu ben, "İsrailoğuları arasında ayrılık çıkardın, sözümü dinlemedin." demenden korktum." dedi."

"Mûsa Samiriye: "Ey Samiri, ya senin yaptığın nedir?" dedi."

"Samiri: "Ben, İsrailoğullarının görmediklerini gördüm." Ben, elçinin izinden bir avuç toprak alıp onu, erimiş mücevherin içine attım. İşte böylece bunu bana nefsim hoş gösterdi." dedi,"

"Mûsa Samiriye şöyle dedi: "Haydi git sen hayatın boyunca "Bana dokunmayın" diyeceksin. Âhirette de sana kaçıp kurtulamayacağın, vâadedilmiş bir azap vardır. Tapıp durduğun ilahına şimdi ne yapacağız bir bak. Onu muhakkak yakacağız. Sonra onu denize savuracağiz."

"Sizin ilahınız ancak, kendisinden baka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Onun ilmi herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Tâhâ sûresi, 20/83-98

Âyette geçen ve "Vaadleşmiştik" diye tercüme edilen fiili, diğer bir kıraatta şeklinde okunmuştur. Bu kıraata göre âyetin mânâsı: "Hani bir zaman Mûsaya vaadetmiştik" şeklindedir. Taberi her iki kıraatin da sahih olduğunu, iki kıraatin da mânâda önemli bir değişiklik yapmadığını söylemiştir.

Taberi, "Mûsa"isminin, Kıpti dilinde iki kelimeden meydana geldiğini bunların da anlamına gelen "Mu" ve "Ağaç" anlamına gelen "Sa" kelimeleri olduğunu söylemiştir.

Taberi diyor ki: "Mûsaya "Su" ve "Ağaç" anlamına gelen bu iki kelimenin ad olarak verilişinin sebebi, Hazret-i Mûsanın, Nil nehrinin kenarında ağaçlı bir yerde bulunup sandıktan çıkanlmasındandir. Bu sandığı, o sırada, Firavunun karısı Âsiyenin, nehir kenarında yıkanmakta olan cariyelerinin bulduğu Rivâyet edilmektedir.

Âyet-i kerime’de, Allahü teâlâ ile Hazret-i Mûsanın kırk giin için vaadleştikleri zikredilmektedir. Ebul Âliye bu ifadeyi şöyle izah etmektedir: Bu kırk gün, Zilkade ayı ile Zilhicce ayının on günüdür. Hazret-i Mûsa, kardeşi Harunu, İsrailoğullarının başına Halife tayin ettikten sonra Tur dağına gidip orada rabbi ile kır kgün konuşmuştur. Allahü teâlâ, zebercedden yapılmış levhalar üzerine yazılı olan Tevratı Hazret-i Mûsaya vermiş Hazret-i Mûsa da orada kalemlerin sesini duymuş ve rabbiyle sessiz bir şekilde konuşmuştur.

İbn-i İshak diyor ki: "Allahü teâlâ, Firavunu ve kavmini helak edip Hazret-i Masayı ve kavmini kurtardıktan sonra, Hazret-i Mûsaya, kendisiyle görüşmek için kırk gün vaadetti. Mûsa, Harunu, İsrailoğullarının başına bıraktı ve ona: "Ben acele rabbime gidiyorum. Kavmimin başına benim yerime geç. Bozguncuların yoluna uyma." dedi. Mûsa, rabbinin huzuruna çıkmayı çok arzuladığından acele olarak çıkıp gitti. İsrailoğullarının başında Hazret-i Harun kaldı. Onun yanında Samiri de bulunuyordu. Harun, İsrailoğullarını Mûsanın peşinden götürüp ona kavuşmaya çalışıyordu.

Âyet-i kerime’nin sonunda: "Mûsanın arkasından siz buzağıyı ilâh edindiniz." buyurulmaktadır. Taberi, İsrailoğullarının buzağıyı ilâh edinmelerinin sebebi hakkında çeşitli Rivâyetler zikretmiştir. Bunlardan bazılarını şu şekilde özetlemek mümkündür:

İkrime bu hususta Abdullah b. Abbastan şunları Rivâyet etmektedir. Firavun ve ordusu, Mûsayı ve İsrailoğullarını takibederken denize varınca Firavunun atı denize girmekte diretmiş, bunun üzerine Cebrâil bir kısrakla gelerek Firavunun atının denize girmesine sebep olmuştur. Bu arada Samiri de Cebrâilin atının ayağınm izinden bir avuç toprak alıp saklamıştır. İsrailoğulları Mısırdan ayrılırken komşularının altın vb. süs eşyalarını bir merasim dolayısiyle emanet almışlardı. Bu emanetleri geri vermedikleri için kendilerini suçlu hissetmeye başlamışlardı. Hazret-i Mûsa, Allahü teâlâ ile konuşmaya gittiği zaman o süs eşyalarını ateşe attılar ki yansın tükensinler. Bü arada Samiri, Cebrâilin atının izinden aldığı bir avuç toprağı, yanan o eşyanın içine Mtı. O eşyalar da, arkasından hava girip önünden çıktığında böğüren bir buzağı şeklini aidi. Samirinin teşviki ile İsrailoğulları bu buzağıya tapmaya başladılar. Hazret-i Hanımın uyanlarını dinlemediler. İşte âyet-i kerime onların bu halini beyan etmektedir.

51 ﴿