219Ey Muhammedi, sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: "Onlarda büyük günah vardır. İnsanlar için (bazı dünyevi) faydaları da vardır Ancak, günahları faydalarından çok büyüktür." Ve yine sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "İhtiyaçtan fazla olanı." İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar ki düşünesiniz. Ey Rasûlüm, ashabın sana içkiyi ve kuman soruyorlar. Onlara de ki: "Onlarda büyük günahlar vardır. İçki, onu içenin aklını giderir. İşte bu, günahların en büyüğüdür. Kumar insanı meşgul ederek Allah’ı zikretmekten ve namazdan alıkoyar. Onu oynayanların arasına kin ve düşmanlık sokar. İçki ticaretinden elde edilen kârlar ve içenlere geçici olarak sağladığı sun'î bir zevk, onun faydası olarak sayılabilir. Kumarda ise kazanan kimsenin kumar parasını yorulmadan, kolaylıkla elde etmesi onun faydası olarak görülebilir. Ancak içki ve kumarın zararları, zikredilen önemsiz menfaatlan yanında çok daha büyüktür. İçki insanı diğer varlıklardan ayıran ve onu üstün bir duruma getiren aklı giderir. İçenler sarhoş olur, birbirlerine sataşır ve dövüşürler. Böylece aralarında kötülük meydana gelir. Kumar oynayanların ise birbirlerine girdikleri ve aralarında çok büyük husumetler meydana geldiği bir gerçektir, Ve yine sana, Ey Rasûlüm, mallarından hangi şeyi Allah yolunda harcayacaklarını ve sadaka olarak vereceklerini soruyorlar. Onlara de ki: "Fazla olanı verin" O da ihtiyacınızdan ve ailenizin nafakasından fazla olanıdır. Allah size, birliğini gösteren delilleri açıkladığı gibi, koyduğu sınırları, farzları ve Peygamberi Muhammede indirdiği diğer şeyleri de açıklıyor ki dünya ve âhirette vaadini, korkutmasını, sevabını, cezasını düşünesiniz ve geçici dünyanın yerine ebedi olan âhireti tercih edesiniz. Âyet-i kerime’de geçen ve "İçki" diye tercüme edilen kelimesinin lügat mânâsı, "Bir şeyi örtmek, kapatmak ve gizlemektir." Arapçada demek "Kabın ağzını örttüm" dmektir. Yine kadının başörtüsüne "Örtü" anlamına gelen kelimesi kullanılmıştır. Yine Arapçada "O, sana karşı giziice yürüyor" denilmekte ve kelimesinden "Gizlemek" mânâsı kastedilmektedir. İçkiye denilmesi, insanların aklını örtmesi ve göl gelem es indendir. Bu itibarla her aklı gölgeleyen ve sarhoş eden şeye denilmiştir. Âyette geçen ve "Kumar diye tercüme edilen kelimesi, Abdullah b. Ömer, Dehhak, Katade, Süddi, Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri ve Said b. Cübeyr tarafından bu şekilde "Kumar" olarak izah edilmiştir. Kumar, galip gelenin mağlup olandan bir şey almayı şart koştuğu her türlü oyuna denir. Müfessirler, hangi çeşit oyunun kumar sayılacağı hakkında özetle şunları söylemişlerdir. "Abdullah b. Mes'ud, hayvanların mafsalları olan ve "Aşık kemiği" denen kemiklerle oynamanın dahi kumar olduğunu söylemiştir. Bu hususta Abdullah b. Mes'udun şöyle dediği zikredilmiştir. "Bir şey bekleyerek attığınız bu aşıklardan kaçının. Çünkü bunlar kumar sayılır." Mücahid ve Said b. Cübeyr, çocukların cevizlerle oynamalarını da kumar saymıştır, Atâ ve Tâvûs da çocukların aşık ve cevizle oynamalarını kumar saymışlardır. Muhammed b. Sîrîn ise: "Tahakkuk edip etmeyeceği belli olmayan her muamele kumardır. Her kumar, bu âyette zikredilen Meysir'dendir. Hatta "Ayakta durdurma veya bağırma yahut başına kuş tüyü takmayı şart koşan tavla da kumardır. Bir şey içirmeyi veya bağırmayı yahut ayakta durmayı şart koşan her türlü oyun kumardır." demiştir. Kasım b. Muhammed ise, "İnsanı, Allah'ı anmaktan ve namazı kılmaktan alıkoyan her oyun kumardır." demiştir. Âyet-i kerime’de, içki ve kumarda büyük günah olduğu, fakat insanlar için bir kısım faydalan da bulunduğu zikredilmiştir. İçkideki günah, kişinin, içki içme neticesinde sarhoş olması yüzünden rabbini dahi tanımaz hale gelmesidir. Elbetteki bu, günahların en büyüğüdür. Ayrıca Süddinin de dediği gibi, içki içen kimse sarhoşluğu yüzünden insanlara zarar verir. Abdullah b. Abbas: "İçki içen kimsenin dini eksilir." demiştir. Yani, Allah’ı tanımayı bile unutur hale gelir. Kumarın günahı ise, onu oynayanın, Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan uzak olmasıdır. Kumar oynayanlar arasında kin ve düşmanlık meydana gelir. Nitekim bu hususta Allahü teâlâ şöyle buyurmaktadır: "... Şüphesiz ki Şeytan, kumar ve içki ile aranıza düşmanlık ve kin sokmayı, sizi Allah'ın zikrinden ve namazdan men etmeyi ister. Artık bunlardan vaz geçmez misiniz?" Maide sûresi, 5/91 İçkide bulunduğu ifade edilen faydalara gelince, onun haram kılınmasından önceki ticaretinden elde edilen kazançlar ve içilmesiyle meydana gelen geçici zevktir. Kumarda bulunduğu ifade edilen faydalar ise, kumarın haram kılınmasından önce kumar neticesinde kazandıkları devenin kesilmesinden elde ettikleri paylar vb. değerlerdir. Âyet-i kerime’de içki ve kumar için "Ancak, günahları faydalarından çok daha büyüktür." buyurulmaktadır. Bu ifade iki şekilde izah edilmiştir. a- Abdullah b. Abbas, Rebi' b. Enes ve Dehhak bu âyeti şöyle izah etmişlerdir: "İçkinin ve kumarın haram kılınmalarından sonraki günahları, haram kılınmalarından önceki faydalarından çok daha büyüktür." b- Diğer bir kısım müfessirler ise şöyle izah etmişlerdir: "İçki ve kumarın, haram kılınmalarından önceki günahları yine o zamanki faydalarından daha büyüktü. Çünkü onlar sarhoş oldukları zaman birbirlerine sataşıyor ve birbirleriyle savaşıyorlardı. Kumar oynadıklarında da aralarına kötülük giriyor ve onları fenalıklar yapmaya sürüklüyordu. Bu şeyler, içkiden kazandıkları para ve hissettikleri zevkten daha kötüydü. Taberi, âyeti bu şekilde izah etmenin daha doğru olduğunu söylemiştir. Çünkü bu âyet, içki ve kumarın kesin olarak haram kılınmasından önce inmiştir bu sebeple o zamana göre tefsir edilmelidir. Taberi bu âyetin, içki ve kumamı kesin olarak haram kılınmasından önce indiğini zikreden haberlerin tevatür derecesine ulaştığını söylemiş ve özetle şunları Rivâyet etmiştir: Said b. Cübeyr diyor ki: "Bu âyet-i kerime inince, bir kısım insanlar burada zikredilen: "Onlarda büyük günahlar vardır." ifadesini gözönünde bulundurarak içki içmeyi hoş görmemişlerdir. Diğer bir kısım insanlar ise: "Faydalan da vardır. " ifadesini gözönünde bulundurarak içki içmeye devam etmişlerdir. Nihâyet: "Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüp iken de gusül edinceye kadar namaz kılmayın. Yolcu olanlar müstesnadır. Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse veya cinsi münasebette bulunmuşsanız ve bu durumda da su bulamamışsanız, tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah, çok affeden, çok bağışlayandır. Nisa sûresi, 4/43 âyeti nazil oldu. Bu defa namaz kılma zamanlarında içkiyi bırakıyor onun dışındaki zamanlarda içiyorlardı. Nihâyet: "Ey iman edenler, içki, kumar, putlar ve faal okları, sadece şeytanın işinden birer pisliktirler. Bu pislikten kaçının ki kurtuluşa eresiniz Maide sûresi, 5/90 âyeti indi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer şöyle dedi: "Bu gün senin vay haline içki. Kumarla birlikte anıldın." Abdullah b. Ömer diyor ki: "Aziz ve Celil olan Allah, içki hakkında üç defa âyet indirmiştir. İlk indirdiği âyet: "Ey Rasûlüm, sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: Onlarda büyük günahlar vardır. İnsanlar için bazı dünyevi faydalar da vardır..." âyetidir. Bu âyet indikten sonra insanlar: "Ey Allah'ın Resulü, biz içki içelim ve Allah'ın, kitabında zikrettiği gibi ondan faydalanalım rm?" dediler. Bunun üzerine: "Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Nisa sûresi, 4/43 âyeti nazil oldu. Bu defa insanlar: "Ey Allah'ın Resulü, biz içkiyi namaza yakın bir vakitte içmeyiz." dediler. Bunun üzerine: "Ey iman edenler, içki, kumar, putlar ve fal okları sadece Şeytanın işinden birer pisliktirler. Bu pislikten kaçının ki kurtuluşa eresi Maide sûresi, 5/90 âyeti indi. Resûlüllah da buyurdu ki. "Artık içki haram kılındı." İkrime ve Hasan-ı Basri demişlerdir ki: "Ey Rasûlüm, sana içki ve kumardan soruyorlar" âyetiyle "Ey iman edenler, sarhoşken namaza yaklaşmayın. " âyeti, Mâide suresinin: "Ey iman edenler, içki, kumar, putlar ve fal okları sadece şeytanın işinden birer pisliktirler. Bu pislikten kaçınınki kurtuluşa eresiniz." âyetiyle neshedilmiştir. Süddi diyor ki: "Ey Rasûlüm, sana içki ve kumardan soruyorlar..." âyet-i kerimesi nazil olduktan sonra da insanlar içki içmeye devam ettiler. Bir gün Abdurrahman b. Avf bir yemek hazırlayıp içlerinde Ali b. Ebi Talibin de bulunduğu sahabileri davet etti. Ali b. Ebi Talib, Kâfinin sûresini okudu. Fakat okuduğunun ne olduğunu anlayacak durumda değildi. Bunun üzerine Allahü teâlâ içki hakkında daha sert davranarak Nisa suresinin kırk üçüncü âyetini indirdi. İçki içmek yasak değitdi. Onlar onu, sabah namazından sonra günün ortalarına kadar içiyorlardı. Öğlende ayılıp öğle namazını kılıyor yatsıya kadar içmiyorlardı. Yatsıdan sonra gecenin yarısına kadar içiyor ve yatıyorlardı. Sabahleyin ayılıp namaz kılıyorlardı. Böylece içkiye devam ediyorlardı. Nihâyet Sa'd b. Ebi Vakkas bir gün bir yemek hazırladı. İçlerinde Ensar'dan bir kimsenin de bulunduğu sahabileri davet etti. Sa'd devenin kellesini kebap yaptı ve onları bu kebabı yemeye davet etti. Onlar yediler ve içki içerek sarhoş oldular ve sohbete daldılar. Bu sırada Sa'd, Ensardan olan kişiyi kızdıracak bir söz söyledi. Bunun üzerine Ensardan olan o kişi, devenin çene kemiğini alarak Sa'd'ın burnuna vurup kırdı. İşte bu olay üzerine de Allahü teâlâ, içki içmeyi tamamen yasaklayan şu âyeti kerime’yi indirdi. "Ey iman edenler, içki, kumar, putlar ve fal okları sadece şeytanın işinden birer pisliktirler. Bu pislikten kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Maide sûresi, 5/90 İçkinin aşamalı bir şekilde yasaklandığına dair Taberi, Zeyd b. Aliden, Şa'biden, Katadeden, Mücahidden, Rebi' b. Enesten ve İbn-i Zeydden de Rivâyetler nakletmiştir. Ayrıca bu hususta Ebû Meysereden de şunlar nakledilmiştir. Ebû Meysere diyorki: "Hazret-i Ömer, içkinin haram olduğunu beyan eden âyetin inmesinden az bir müddet önce şöyle demiş: "Ey Allah'ım sen, içki hakkında bize şifa veren bir açıklama gönder." bunun üzerine: "Ey Rasûlüm, sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: "Onlarda büyük günah vardır. İnsanlar için bazı dünyevi faydaları da vardır. Ancak günahları faydalarından çok büyüktür..." âyeti inmiştir. Ömer çağırılmış ve kendisine bu âyet okunmuştur. Yine Ömer: "Ey Allah’ım sen, içki hakkında bize şifa veren bir açıklama gönder." demiş bunun üzerine de: "Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Nisa sûresi, 4/43 âyeti inmiştir. Bu âyetin inmesinden sonra namaza başlarken Resûlüllah’ın bir davetçisi (Bu iş için gönderdiği birisi) "Dikkat edin, sarhoş olan sakın namaza yaklaşmasın" diye bağırıyordu. Ömer bu sefer de çağırıldı ve bu âyet ona okundu. Ömer yine, "Ey Allah’ım, sen içki hakkında bize şifa veren bir açıklama gönder." demiş. Bunun üzerine de: "Ey iman edenler, içki, kumar, putlar ve fal okları, sadece şeytanın işinden birer pisliktirler. Bu pislikten kaçının ki kurtuluşa eresiniz," "Şüphesiz ki şeytan, kumar ve içki ile aranıza düşmanlık ve kin sokmayı, sizi Allah'ın zikrinden ve namazdan men etmeyi ister. Artık bunlardan vaz geçmez misiniz? Maid'e sûresi, 5/90, 91 âyetleri inmiştir. Âyetin sonunda bulunan: "Artık bunlardan vaz geçmez misiniz?" ifadesini işiten Ömer: "Artık vaz geçtik." demiştir. Ebû Davud K. el-Eşribe hab: 1, Hadis No: 3670/Tirmizi K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 2, bab: 7/Nesâî, K. el-Eşribe, bab: 1 Âyet-i kerime’nin devamında: "Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki "İhtiyaçtan fazla olanı." buyurulmaktadır. Burada geçen ve "İhtiyaçtan fazla olan" diye tercüme edilen kelimesi müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir: a- Abdullah b. Abbas, Katade, Ata, Süddi, İbn-i Zeyd ve Hasan-ı Basriye göre, burada zikredilen kelimesinden maksat, kişinin aile efradının na fakasından arta kalan malı" demektir. Bu hususta İbn-i Zeyd diyor ki: "İnsanlar her gün, içinde bulundukları günün şartlarına göre çalışıyorlardı. Şâyet çalıştıkları günlerde elde ettikleri mallarından aile efradına harcadıkları dışında bir şey artarsa onu tasadduk ediyorlardı. Yoksa aile efradını aç bırakarak insanlara tasadduk etmiyorlardı. b- Abdullah b. Abbas ve Tavustan nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette zikredilen kelimesinden maksat, "Mallarınızdan pek önem vermediğiniz basit şeyler" demektir. c- Yine Hasan-ı Basri, Atâ ve Mücahidden nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen kelimesinden maksat, "Orta derecede infak" demektir. Yani ne malının tümünü harcayıp insanlara muhtaç hale düşmek ne de malından çok az bir bölümünü harcayarak cimriliğe kaymaktır. d- Abdullah b. Abbaslan nakledilen başka bir görüşe göre burada zikredilen kelimesinden maksat, insanların gönül hoşluğu ile verdikleri şeylerdir. e- Rebi' b. Enes ve Katadeden nakledilen başka bir görüşe göre bu âyette zikredilen den maksat, "Kişinin mallarının en güzelidir." f- Mücahidden nakledilen başka bir görüşe göre bu âyette zikredilen kelimesinden maksat, kişinin vermesi farz olan zekat vb. mali yükümlülüklerdir. Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden doğru olanı, burada zikredilen (......) kelimesinden maksat, kişinin kendisinin ve ailesinin nafakasından arta kalan malıdır. Zira bu hususta Resûlüllahtan bir çok hadis Rivâyet edilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: " Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) diyor ki: "Resûlüllah, sadaka vermeyi emretti. Bunun üzerine bir adam: "Ey Allah'ın Resulü, benim bir dinarım var." dedi. Resûlüllah: "Sen onu kendine harca"dedi. Adam "Başka bir dinarım daha var" dedi. Resûlüllah: "Onu da çocuğuna harca" dedi. Adam: "Başka bir dinarım daha var." dedi. Resûlüllah: "Onu da eşine harca" dedi. Adam: "Başka bir dinarım daha var" dedi. Resûlüllah: "Onu da hizmetçine harca" dedi. Adam: Bir başka dinarım daha var" dedi. Resûlüllah: "Onu ne yapacağını sen daha iyi bilirsin." dedi. Ebû Davud, K. ez-Zekât, bab: 45, Hadis No: 1691/Nesei, K. ez-Zekât, bab: 54. Cabir b. Abdullah, Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor: "Sizden biriniz fakir olursa (malını harcamada) önce kendisinden başlasın. Şâyet bir şey artarsa aile efradına harcasın. Yine bir şey artarsa akrabalarına harcasın. Yine bir şey artarsa şöyle şöyle yapsın. Yani önüne arkasına, sağına soluna harcasın. Nesâî, K. el-Bûyu", bab: 84/Müslim, K. ez-Zekâl, bab: 41, Hadis No: 997 Yine Cabir b. Abdullah diyor ki: "Bir gün biz, Resûlüllah'ın yanında iken bir kişi ona, bir savaşta elde ettiği yumurta kadar bir altın külçesi getirdi. (Diğer bir Rivâyette, "Bazı maden ocaklarından elde ettiği" şeklindedir) ve dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, bunu benden sadaka olarak al. Allah’a yemin olsun ki benim bundan başka malım yoktur. "Resûlüllah ondan yüzünü çevirdi. Adam ona sol tarafından geldi ve aynı. Şeyi söyledi. Sonra önünden geldi yine aynı şeyi söyledi. Bunun üzerine Resûlüllah kızgın bir şekilde "Getir onu" dedi. Onu alıp adama doğru öyle bir attı ki şâyet ona dokunacak olsaydı onun bir tarafını ağntacak veya yaralayacaktı. Sonra şöyle buyurdu: "Sizden biriniz malını alıyor, ondan başka bir şeye sahip olmadığı halde onu tasadduk etmek istiyor. Sonra da oturup insanlara el açıyor. Sadaka ancak zenginin sırtındandır. Al bu senin olsun. Bizim buna ihtiyacımız yok." Adam onu alıp gitti. Darimi, K. ez-Zekât, bab: 25 Ebû Ümame, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor: "Ey Âdemoğlu eğer sen ihtiyacından artanı harcarsan o senin için daha hayırlıdır. Eğer harcamayıp elinde tutarsan o senin için daha kötüdür. Sen kendi kendine yetinmenden dolayı kınanmazsın. (Yani kişi kendi ihtiyaç duyduğu şeyleri harcamadığından dolayı kınanmaz) sen, harcamakla yükümlü olduğundan başla (ve bil ki) üstte olan el altta olan elden daha hayırlıdır. Müslim, K. ez-Zekât, bab: 97, Hadis No: 1036/Tirmizî, K. ez-Ztihd, bab: 2 Taberi diyor ki: "Bütün bu hadis-i şerifler gösteriyor ki bu âyette zikredilen "Afv" kelimesinden maksat, kişinin kendisinin ve ailesinin ihtiyacından arta kalandır. Müfessirler âyet-i kerime’nin bu bölümünün mensuh olup olmadığı hususunda iki görüş zikretmişlerdir. a- Abdullah b. Abbas ve Süddiye göre bu âyet-i kerime, zekâtın farz olduğunu beyan eden âyet-i kerimelerle neshedilmiştir. Bu hususta, Abdullah b-Abbasın şunları söylediği rivâyet edilmiştir: "Ey Rasûlüm, sana, (Allah yolunda) ne harcayacaklarım soruyorlar. De ki: "İhtiyaçtan fazla olanı." âyet-i kerimesi nazil olmuş, bu âyet harcanacak şeyler bakımından farz olan belli bir miktar tayin etmemiştir. Sonra: "Ey Rasûlüm, sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillere aldırış etme. A'raf sûresi, 7/199 âyeti nazil olmuştur. Daha sonra ise gelen âyetlerle miktarlar belirtilerek farz olan miktarlar beyan edilmiştir. b- Mücahide göre ise bu âyetin hükmü geçerlidir, neshedilmemiştir. Zira Mücahid bu âyeti, farz olan zekâtlara yorumlamıştır. Taberi diyor ki: "Bu âyet ne başka bir âyeti neshetmiş ne de başka bir âyet tarafından neshedilmiştir. Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, farz olmayan sadakaların nasıl harcanacağını beyan etmiştir. Bu bakımdan din ve takva sahibi olan bir insanın, Allahü teâlânın kullarına öğrettiği bu yolu takibetmesi gerekir. Resûlüllah bu yolun nasıl olduğunu bizlere açıklamıştır. O yolda kişinin önce kendisinden başlaması, sonra aile efradına harcaması, daha somra da Allah’ı razı edecek diğer yerlerde harcamasıdır. İşte Allahü teâlânın beyan ettiği israfla cimrilik arasında tutulacak olan yol da budur. Allahü teâlâ, Peygamberine bu hususu beyan ederek şöyle buyuruyor: "Sakın eli boynuna kelepçelenmiş gibi cimri olma. İsrafa dalarak ta elini tamamen açma. Sonra kınanmış ve açıkta bırakılmış olarak oturup kalırsın. İsra sûresi, 17/29 Yine Allahü teâlâ kullarını "İbadürrahman" olarak vasıflandırırken şöyle buyuruyor: "Onlar harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik. İkisi arasında orta bir yol tutarlar Furkan sûresi, 25/67 Âyet-i kerime’nin mensuh olduğunu iddia eden kimseye denir ki: "Senin buna dair delilin nedir? Halbuki herkes kişinin malından, farz olan zekâtlar dışında, sadaka verebileceği, bağışta bulunabileceği ve malının üçte birini vasiyet edebileceği hususunda ittifak etmişlerdir. O halde bu âyet nasıl mensuh olabilir? Eğer diyecek olursa ki: "Arta kalanın verilmesinin farz oluşu neshedilmiştir." Cevaben denilir ki: "Kişinin malından arta kalanını harcamasının farz olduğuna dair delilin nedir? Ta ki zekatın farz oluşunun bu farzı düşürdüğünü iddia edesin? Bu âyet-i kerime bir farz hüküm koymamıştır. Sadece Resûlüllah’a sorulan infakın nasıl yapılacağını beyan etmiştir. |
﴾ 219 ﴿