19Şüphesiz ki Allah katında din, İslamdır. Kendilerine kitap verilmiş olanlar, aralarındaki ihtiras yüzünden ancak kendilerine Hini geldikten sonra ayrılığa düştüler. Kim, Allah'ın âyetlerini inkâr ederse şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir. Şüphesiz ki Allah'ın, şeriat olarak Peygamberi vasıtasıyla gönderdiği ve ondan başkasını kabul etmediği hak din, İslamdır. Kendilerine İncil verilen Hristiyanlar, aralarındaki düşmanlıktan, başkanlık, saltanat ve Hükümdarlık ihtirası yüzünden, ancak kendilerine ilim geldikten ve gerçeği tam olarak anladıktan sonra ihtilafa düştüler. Kim, Allah'ın, düşünüp ibret alacaklar için ortaya koyduğu âyet ve delillerini inkâr ederse bilsin ki Allah, çok hızlı hesap görendir. Her insanın amelini kolaylıkla ve süratle tesbit edip karşılığını verendir. "Allah, hesabı çok çabuk görendir." demek, Allah, bütün yaratıkları en kısa zamanda hesaba çeker ve bir işi yapması onu, diğer işten alıkoymaz." demektir. Bu hususta diğer bir âyet-i kerime’de de şöyle buyrulmaktadır. "Kim İslamdan başka bir din ararsa onun dini asla kabul edilmeyecektir. O kimse âhirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır. Âl-i İmran sûresi 3/85 Taberi diyor ki: "Burada zikredilen "Din" kelimesinin asıl mânâsı "itaat etmek ve boyun eğmek"tir. "İslam" kelimesinin mânâsı da "Zelil bir şekilde boyun eğmek ve teslim olmak"tır. Bu mânâlara göre âyetin izahı şöyledir: "Allah katında gerçek itaat, dillerin ve kalblerin boyun eğerek Allah’a kulluklarını ikrar etmeleri, emir ve yasaklarında zelil bir şekilde itaat etmeleridir. Bu hususta böbürlenmemeleri, itaatten ayrılmamaları herhangi bir yaratığını ilahlıkta ve rablıkta ona ortak koşmam al and ir. Âyette "Kendilerine kitap verildiği" zikredilen kimselerden maksat, Muhammed b. Cafer b. Zübeyre göre, kendilerine İncil verilen Hristiyanlardır. Allahü teâlâ, bunlara, İsa hakkında ve diğer hususlarda doğru olanı bildirdikten sonra onlar, sadece birbirlerine düşmanlıklarından, başkanlık ve saltanat sevdalarından dolayı bu hususlarda ihtilafa düşmüşler. Hazret-i İsa hakkında çeşitli iftiralarda bulunmuşlardır. Onların bu ihtilafları, cehaletlerinden değil, birbirlerine düşmanlıklarından, mal ve mevki hırslarındandır. Rebi' b. Enese göre ise bu âyette zikredilen "Kendilerine kitap verildiği halde ihtilafa düşenler"den maksat, Yahudilerdir. Çünkü, Hazret-i Mûsaya ölüm gelip çatınca İsrailoğullarından yetmiş kadar âlimi çağırdı ve Tevratı olanlara teslim etti ve Tevratın koruyuculuğunu onlara verdi. Fakat her âlim Tevratın bir bölümünü yanına aldı. Mûsa öldükten sora yerine Yuşa b. Nün geldi. Birinci, ikinci ve üçüncü asırlar geçince Yahudilerin arasına ayrılık düştü. Bunlar, o yetmiş kişinin âlim olan evlatlarındandı. Öyle ki, onlar birbirlerinin kanlarını döktüler. Aralarında kötülükler oldu ve bu işi de "Kendilerine ilim verilenler" sırf dünyanın mülk ve saltanatına olan hırslarından dolayı yaptılar. Bunun üzerine Allah da onlara zorbalarını musallat kıldı. Rebi b. Enes diyor ki: Hazret-i Ömerin oğlu Abdullah bu âyeti çokça okur ve derdi ki: "Kendilerine kitap verilenler sırf düyyanin malını ve saltanatını istemelerinden dolayı ihtilafa düşmüşledir. Vallahi bize de ihtilaf, dünyaya düşkünlükten gelmiştir. Aslında bizi, Allah'ın kitabı ve Resûlüllah’ın sünnetine göre idare eden ve onların mucibince bizden hesap soran bir kişi başımızda bulunduktan sonra bizim ona karşı çıkmamızı gerektiren herhangi bir sebep yoktur. Fakat bize ihtilaflar, dünyaya düşkün olma yüzünden gelmiştir." |
﴾ 19 ﴿